HPG

Kurdistan Halk Savunma Güçleri

Andok Yoldaş, 1981 yılında Amed’in Kulp ilçesinde dünyaya gelir. Amed’li olmak acıyı, sürgünlüğü, kırımları, ölümleri; düşmanı çok erken tanımaktır. Çok erken tanışır Andok Yoldaş da.

Amed’in acılarına tanıklık ederek büyütür yüreğini. Acıların karşısında halkının direniş ruhu ile de aynı demlerde tanışır. Ailesinin yurtsever olmasından dolayı o serhıldan ruhuna birebir tanıklık eder. Köylerinin yakılması sebebiyle 1993 yılında topraklarını bırakarak Amed merkeze gitmek zorunda kalırlar. Gitmeden anaların ağıtları çınlar kulaklarında, kiminin toprağınadır feryadı kimininse toprağın kucağındaki evladına. Gördükleri ve işittikleri derin bir yara gibi yüreğinde kalır AndokYoldaşın. Bu yüzden Amed’e gidince okula gitmeye devam etmez ve ortaokuldan sonra okumaz. Abileriyle beraber Türkiye metropollerine giderek bir süre burada çalışmaya başlar. Tanıklıkettiklerini henüz bir bilince kavuşturamasa da öfkesi ve kini vardır. Bu onda isyankâr bir kişilik yaratır ve gittiği şehir yaşamında kültür çatışması yaşarken hiçbir ortamla bütünleşemez. İnşaat ve dekorasyon işlerine girince artık birçok şehre gidip gelmelerinin de başlamasıyla kendisini bulacağı bir arkadaş ortamına giremez. Ardından tanıdığı yurtsever kişilerle ilişkilerini geliştirerek birçok çalışmaya katılır. Artık T.C Devleti’nde askere gitme vakti geldiğinde askerlik yapmak istemez. “Ne olursa olsun bir gün PKK’ye katılacağımı biliyordum çünkü der. Dediğini de yaparak 2005 yılında Amed’den gerilla saflarına katılır.

Andok Yoldaş, gördüğü kısa süreli eğitimden sonra, hayallerini ve istemlerinin nedenini raporlarla dile getirerek Özel Kuvvetlere geçer. Andok kendi yaşamını ve mücadele saflarına katılımını şu sözlerle dile getirir;

​“Partiyi yurtsever olan ailemden tanımıştım. Daha çocukken sempati duymaya başlamıştım. Özellikle son zamanlarda yaşanan siyasal süreci halka ve Önderliğe uygulananbaskılar, tecritler bendeki yılların birikintisi olan tepkilenmemi son safhaya getirmişti. Hatta 1999’da bireysel bir fedai eylemi bile düşündüm. Ama iyi düşündükten sonra sağlıklı bir karara vardım. Çıkışımı son derece örgütlü bir şekilde geliştirmeliydim. Kaldı ki Önderlik gerçeği de bunu gerektiriyordu. 

​Partiye katılım tarihim 22 Eylül 2005 Omerya’dır. Partiye katılırken PKK’nin temel ilkeleriyle bütünleşerek Önderlik çizgisini esas alan iyi bir fedai militan olmayı ve tüm çabamın, yoğunlaşmamın da bu doğrultuda olması, gelişmesi için uğraşmayı hedefledim. Ölümsüzler Taburuna katılmak istememin nedenleri; başta Önderliğin durumudur. Bilindiği gibi Önderliğin üzerinde çok ciddi bir baskı var. Öyle ki adeta imha içerisinde imhayı dayatmaktadır. Sadece son dönem geliştirilenleri hücre içinde hücre cezası olarak ele alamayız; sekizinci yılına girilecek bir işkence durumudur. Günden güne Önderlikten bir parça almaya çalışıyorlar. Önderlik şahsında hareketimiz, halkımız ve insanlığın tasfiyesi söz konusudur. Komplodan sonra Önderliğimizin çabasıyla stratejik bir değişimi yaşadık. 2001’de Türkiye’nin tavrı net olmamakla beraber bir tartışma süreci vardı. Bu sürece bir süre devam edildi. Ta ki 11 Eylül Amerikan ikiz kulelerine saldırının gerçekleştirildiği sürece kadar. Bu süreçten sonra ABD’nin Ortadoğu’ya girmesiyle birlikte Türkiye’nin bizim üzerimizde politikaları yine eski imhada ısrara dönüştü. Bu dönemden sonra imhada ısrar günümüze kadar geldi. Kısmi adımlar atılsa da sadece kendi Kürdünü yaratmaya yönelik adımlardı. Önderliğimizin ve hareketimizin uzattığı barış elini tutmamada ısrar ettikleri görülmüştür. Tutmamakla birlikte ciddi saldırılar da gelişmiştir. Bu zorlu süreçlerde Ölümsüzler Taburuna gerek vardır. Düzenlenecek taburun daha önce düzenlenmesi gerekirdi. 

​Belirgin kişilik özelliklerim, mesleğim olan dekorasyon dışında uzmanlaştığım bir alan yok. Önüme koyduğum hedefe ulaşmak için elimden gelen bütün çabayla hedefime ulaşmayı esas alırım. Her an koşullar ne olursa olsun kendimi Önderliğimiz ve halkımız için feda etmeye hazırım. Ancak böyle namuslu, onurlu bir şekilde yaşayabilirim.” 

​Fedailik;her ana aynı adanmışlıkla katılımdır. Kendini feda etmeye her an için hazırdır Andok . Kendisini yaşamda fedaice var edip oluştururken daha büyük yaratımların, daha büyük anlamların sahibi olarak cevap olmak ister. Bu yüzden her ana hazır kılar kendini ve daha da etkinleşip büyük bir cevap olma istemiyle Özel Kuvvetlere geçer. Buraya geldiğinde örgüt içerisinde henüz iki buçuk ayı dolmuştur. Henüz anlamadığı, tanımlayamadığı birçok şey vardır belki ama o hepsini Önderliğe olan bağlılığının gölgesinde bırakır, yalnız halkının ve Önderliğinin özgürlüğüne sarmalar hayallerini. Kendisini, kişiliğini de hep bu yönlü ele alarak güçlenmeye çalışır. Kendi eksikliklerini, istemlerini de hep çözümlemenin peşine düşer.

Parti saflarına katılmadan önce sanatla ilgilenen Andok Yoldaşın abisi sanat ile ilgilenmeye devam edip bu yönlü ilerlerken o artık yönünü özgürlük meydanlarına verir ve Ben buraya savaşmaya geldim, sanat yapmaya gelmedim. Sanat yaparsam da savaş sanatını yaparım. Ben bu savaş sanatını işlemek için dağlara geldim, onun için buradayım. Varlığımı bu biçimde kullanacağım’ diyerek adar kendisini. Sanat özgür alan ister, özgürlüğü ister. Özgürce anlatılmalıdır doğa, evren ve insan. Sanatın her dalında toplum resm olurken fırçadan kalemin mürekkebine, heykelin kilinden sazın teline değmişken kan damlaları ve neylerden haykırıyorsa bir halkın çığlıkları o zaman sanatın yeniden özgürce var olması ve arınması için savaşmak gerekir. Bir sanatçıdır bu yüzden her bir savaşçı. Bir şairse şayet kaleminin mürekkep kokusu barutunun kokusundadır artık gerilla için. Ressamsa şayet fırçasından öte dikkatle tutandır silahı gerilla, tablosundaki acının öfkesi tabelasındaki merminin izindedir artık. Bir heykeltıraşsa yönünü dağlara veren usturasını önce benliğine doğrultan, kendi kendini var edendir gerilla; yüreğinden, beyninden kirleri kazıyandır artık. Şarkıcıysa şayet, gecenin sessizliğini yırtan eylemlerde mermi seslerinin dağlara çarpan yankısını dinleyen, her mermide bir duyguyu yüreğine ezgi kılıp da seher vakti bülbüle eşlik edendir gerilla; kendi türküsünü çığırandır artık. Bir oyuncu ise gelen, her dağın yamacı bir sahnedir artık, geçeceği her boğazın ardında bir perdenin arkası ve sahnelere dolan gerçek yüreklerle tanışacak gerilla; kendi yazdığı güçte, kendi oynadığı güçle alkış alacak artık. Ve bütün destanların satırlarında saklı kahramanları gölgesinde bırakacak bir destanın satırlarında yürümeye başlayan her yürek devrim romanının bir parçası olacak ve sanatın en güzel eseri olacak yaşamları. Buna inanarak cesurca yürür Andok Yoldaş; bilir çünkü mutlaka kahramanlarından olacaktır bu destanın. Mutlaka!

Her zaman başarı ve zafer inancıyla azmeden Andok Yoldaş, düşüncelerini raporlarında da dile getirir;

“Savaşın yoğun yaşandığı bir coğrafyada, savaş gerçekliğinin içinde büyüdüğümü ve öyleşekillendiğimi belirtmek durumundayım. Türk Devleti’nin Kürdistan’da yürüttüğü imha ve inkârpolitikalarıyla dayatılan asimilasyon, baskı, sömürüye karşı savaşmak gerillaya katılmak bende çocuk yaşta kalan bir özlemdir. PKK’ye katılmam sömürgeci Türk Devleti’ne karşı beslediğim büyük kin, öfke ve intikam duygularından gelmektedir. 

Özel Kuvvetler Temel Devresine son 1,5 ay kala katıldım. Gördüğüm bir aylık eğitim sürecinde temel zorlandığım noktalar diyalog kurma, ilişki geliştirme ve ideolojik eğitimlerdi. İdeolojik eğitimlerde algılamada değil yoğunlaşmanın dağınık ve sistemsiz olması, eğitimlerde kendini ifade edememe, heyecan ve utangaçlıktan yoğunlaşmamda dağılma, unutmam ön plana çıkması beni en çok zorlayan noktalar olarak ortaya çıkıyor. Görülen eğitimlerde ve Önderlik çözümlemelerini okuyarak katılmamı teşkil eden sistemin yaratmış olduğu kişilik özelliklerimi öldürüp yerine parti kültürü, parti çizgisi, parti tarzını esas alan özellikler alarak ve yaşamsallaştırarak giderilmesi gerekiyor. Sadece Önderlik söylediği için değil, insan kendisini sorgulayıp kendisiyle yüzleştiğinde kendisini tahlil ettiğinde aslında kendisinin değil, sistemin yaratmış olduğu geri özellikleri görmek mümkündür. Ancak görmekle kalmayıp var olan geri özelliklerden kurtulmak için mücadele ve çaba harcayarak aşmak gerekir. 

Aşamadığım özellikler olarak gördüğüm ve aşılması gereken özellikler; kendimi ifade etmede zorlanma, yaşanan eksikliklere çözüm gücü olamama, derli toplu yoğunlaşamama,inisiyatif olmasına rağmen hayata geçirememeyi yeterli bir çaba olmadığı için yaşadığım ve aşamadığım özellikler olarak görüyorum. Aştım diyebileceğim özellikler olarak birilerinden ilgi bekleme, bireylerin etkisinde kalma, ani tepki duyma, içimdeki beni bize dönüştürmeydi ve yaşanan her eksiklikte kendimi sorumlu görme, pay çıkarmayı da gelişen özellikler olarak görüyorum. Yaşanan eksiklikler ve aşamadığım özellikler yaşamdaki duruşuma yansıması istediğim ve istenilen bir katılımı sergilememi etkilemektedir. Yaratmak istediğim kişilik ideolojik, politik, askeri anlamda uzmanlaşma, APOCU çizgiye yatırma, partiye, yoldaşlık ilişkilerine, değerlerimize zarar verebilecek içte ve dışta gelebilecek her türlü saldırılara ve anlayışlara karşı fedai bir kişiliktir. 

Önderliğe olan inancım, bağlılığım Önderliğin büyüklüğü, insana verdiği değer insanlığın kurtuluşu için verdiği mücadele yaratmış olduğu ideolojik yaşam felsefesi, tarih bilinci, kadını bir cins olarak değil insan olarak ele alması, bize sunduğu demokratik, ekolojik toplum paradigması ve insanlığa sunduğu demokratik konfederalizm modelini bilimsel bir temelde sunmasıdır. Taburda bulunan arkadaşlara çok geç katıldım. Arkadaşların gördüğü ve sonuç çıkardığı birçok eğitimi görme şansım olmadı. Devre bitimine 1,5 ay kala geldiğim için gözlemlediğim kadarıyla tabur içinde diyalog geliştirmeme, örgütsel anlamda görüş alıp verme, tartışma yaratma, birbirine tahammül edememe, tepki duyma görülen eğitimlerin sadece okulla sınırlı kalıp yaşamda tartışılmaması sıradan, suni gündemlerle geçiştirme görülmektedir. Kendi açımdan gördüğüm bir aylık ideolojik ve askeri eğitimlerde askeri ve ideolojik anlamda yetkinleşebilmem için temel oluştu diyebilirim. Özellikle ilgimi çeken ve yetkinleşmek istediğim sabotaj eğitiminin de mantığını aldığıma inanıyorum. Temel mantığının üzerinde en kıt olanaklarda bile gerektiği zaman sabotaj eylemleri yapabilirim. Bu temelde gelişebileceğime inanıyorum. 

Cins mücadelesine karşı duyarlılığım, kadına yaklaşımım belli ölçüler çerçevesindedir. Örgütsellik ve ideolojiden kopuk kadınla geliştirilecek her ilişkinin köleliği daha da derinleştireceğini, bu anlamda kadınla nasıl yoldaşlık yapılması gerektiğini, Önderliğin nasıl kadınla yoldaşlık yapıla bilineceğine ilişkin yaptığı çözümlemelerde anlama çabası ve derinliğine inme noktasında mücadele vermek durumundayım. Kadın Özgürlük İdeolojisine karşı saldırılar vardır. Militan yaşam ölçülerini liberalleştirmek, Önderliğin söylediklerini muğlaklaştırarak zemin oluşturulmuştur. Kaynağını da kadronun liberal uzlaşmacı duruşundan almıştır.

Özel Kuvvetlerin üstlendiği misyonun temel ana hattının Önderliğin özgürlüğü olması, sarsılmaz bir irade, inanç, coşku, moral ve kararlılık istemektedir. Böylesi bir kişiliğe ulaşmanın kolay olmadığını biliyorum. Böylesi bir fedai kişiliğe ulaşabilme çabası içinde olup bana verilen bütün görevleri ayırmaksızın büyük moral, coşku, heyecan ve kararlılıkla yaklaştım ve başarmayı esas aldım. En son Heval Dengtav, gerçekleştirdiği fedai eylemle dosta, düşmana kararlılığı, fedai ruhu ispatlamıştır. Bize yüklediği sorumluluğu her an yaşıyor ve Heval Dengtav’ın şahsında tüm devrim şehitlerimizin anısına bağlı olarak kendimde derinleşmeyi ve sürece cevap yönünde geliştirmeyi vicdani bir zorunluluk olarak görüyor ve kendimi borçlu hissettiğimi belirterek üzerime düşen her türlü görevi başarıyla yapmaya hazırlıyorum. Ancak böylesi bir duruş ve kararlılıkla yaşam anlam kazanabilir.

Hakikat, gerçeğe ulaşabilme arayışıdır. Önderliğin önümüze koyduğu Demokratik Konfederalizm özgür toplum-özgür birey ütopyamızı yaşayıp yaşamsallaştırdığım oranda hakikatim olacaktır. Hakikatten anladığım, uğruna mücadele ettiğin, ulaşmaya çalıştığın amaç için verdiğin mücadeledir. Sürece karşı hazırlık düzeyim başta şehir gerillacılığı olmakla beraber, meşru savunma stratejisi temelinde, taktiksel duruş, taktik öncülük yapma, taktikte zenginlik yaratma iddiası ve kararlılığında olduğumu, bu iddia ve kararlılığa denk düşecek bir pratik sahibi olabilmem için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak kendimi sürece ve sürecin gerekliliklerine yatıracağımı açık bir yüreklilikle belirtiyorum. Sürece karşı kendime tek bir şans olarak ‘başarı, başarı, başarı’ diyorum. Bu temelde başta Önderlik olmak üzere, fedakâr Kürdistan halkına, kahraman devrim şehitlerine, zindan direnişçilerine, demokratik insanlığa fedai sözümü yeniliyorum.”

Büyük inanç ve bağlılıkla Özel Kuvvetlerde fedaice yaşamanın peşine düşen Andok Yoldaş, büyük bir moral ve coşku ile yaşama doğru hep kendi renginin güzelliğinde akar. Ona bu morali veren her zaman Önderliğe olan bağlılığıdır. Önderliğin belirtikleri üzerinde sürekli bir tartışma ortamı yaratmaya çalışan Andok Yoldaş, Önderliği anlamaya çalışarak anladığını da sürekli yoldaşlarıyla paylaşır. Bu tarzı ile arayışlarını bilince kavuşturur. Bilinçlendikçe benliği bu yönlü şekillenir. Kabul-red ölçüleri de bilinçlicedir Andok Yoldaşın. Neyi kabul edip neyi reddetmesi gerektiğini, bunun yanında nasıl cevap olması gerektiğine dair cevap olma arayışı da güçlüdür. Onu; “Kişilik olarak sade, sade olduğu kadar emekçi, emekçi olduğu kadar da değerlere sahiplik eden, bu uğurda gerektiğinde kavga etmekten geri durmayan bir yoldaştır. Yoldaşlar topluluğuyla radikal tutumlarına rağmen güzel üslubuyla uyumu yakalamasını bilmiştir. Buna coşkusu, heyecanı, atikliği de eklenince insanda güven uyandıran bir yoldaş oluveriyordu. Bu güzel özeliklerinin yanı sıra asla bir çalışmada kendini geri vermezdi. En ağır işlere el atan yine hep odur. Önde olmak, yoldaşların önünde olmak onda bir tutkuydu. Çalışmanın en küçüğünden en büyüğüne kadar hep böyle bir katılımı kendisine esas almıştır. Başka güzel bir özelliği ise komünal olmasıydı. Yaşamı paylaşımcılık üzerine kuruluydu. Hani diyorlar ya; ‘Her yerde her şeyde hep beraber diyebilmek için’ diye, öyle yaşamıştır Andok Yoldaş. Ortaklaşma, paylaşma, imc hep onun sevdiği kavramlardı. Kapitalist modernist kültürünün bireyci, narsis, egoist kişilik yapılanmalarına karşı onun savunduğu toplumcu, alçak gönüllü, ortakçılık özelikleri gerçekten de neolitik kültür özellikleriydi. Andok Yoldaşın çok güzel bir sesi de vardı. Bir moralde ‘Kom Bıbın’ şarkısını söylediğinde birkaç kez üst üste ‘dubare dubare’ yani ‘tekrar tekrar’ tezahüratları onun sesine verilen refleks gibi görünse de özünde onun kişiliğine verilen tezahüratlardır. Çünkü herkes onu çok sevmekteydi. Öyle ki arkadaşlar hem onu hem de onun inci gibi sesini zevkle dinlemiştir.” diye tanımlarken bir yoldaşı, bir diğer yoldaşı da sığdırmaya çalışır Andok Yoldaşı kelimelere; “Önderlikle yaşayan, yaşamın her anında Önderlikle olan, bütünleşen bir arkadaşımızdı. Sonuna kadar partiye bağlı olan, dürüst olan, ilkelerine bağlı olan, red-kabul ölçülerinde keskin olan bir arkadaşımızdı. Biz beraber yaşadığımız sürede kendisinde zerre kadar bir yetersizliğini görmedik. Sonuna kadar fedakâr, coşkulu, heyecanlı olan, gece-gündüz çalışıp hiç yorgunum demeyen bir özelliğe sahipti. Örgütün ve halkın çıkarını her şeyin üzerinde gören, kendisini asla düşünmeyen, kendisini halkına, örgütüne, Önderliğine feda eden, bu konuda kendini adayan bir özelliğe sahipti. Öyle özellikleri kendi kişiliğine işlemişti. Beraber kaldığımız iki yıl içerisinde gerçekten de yaptığımız tüm çalışmalara; riskli görevler de olsun, diğer görevler de olsun en üst düzeyde kendisini katan, yanında insanın kendisini coşkulu, moralli, heyecanlı hissettiği bir arkadaştı. Her yönüyle ideolojik, askeri yönden kendisini disipline eden, kendini yetkinleştiren, eksikliklerini bu konuda gidermeye çalışan bir arkadaştı. Hep Kuzey’e gitmeyi önerirdi. Hep Kuzey’e gitmek için mücadele vereceğini söylüyordu. Bunun için her şeyi yaptı. En sonunda da Mardin grubuna girdi. Mardin’e gitmeden önce tekrar bir araya geldik. O gruba moral yaptık, tören yaptık. Onları uğurladık. Onlar Kuzey’e gidiyorlardı, bizim umutlarımızı da kendi yüreklerinde birlikte götürüyorlardı. Ülkeye olan sevgimizi, Kuzey’e gitme istemi ve arzumuzu kendileriyle birlikte götürüyorlardı.”

Hayallerinin peşine verir Andok Yoldaş. Çocukluğundan beri biriktirdiği öfkelerin peşine vererek gelir dağlara. Sonra büyüyen öfkesinin ardına verir. Yoldaşların yoldaşı ile yoldaş olabilmek için mücadele eder hep. Her yoldaşta Önderlikten bir parça görerek bağlanır onlara. Yoldaşlarına olan bağlılığı son ana kadar var olur onun yüreğinde. 2009 yılının baharında Mardin’e düzenlemesi olur. Giderken; Ben Amed’e gitmek istiyordum. Benim için tutku düzeyindeydi Amed’de gerillacılık yapmak hep hayalimdi, ama düzenlemem Mardin’e oldu. Kuzey’e gideceğim için mutlu olduğumu söyleyebilirim. Gerek halka, gerek Önderliğe, yaratılan değerlerimize dayatılan imha ve inkâr politikaları bilinmektedir. İnsan bunlara cevap olduğu oranda vardır. Ya da militan, kendine ben militanım dediğinde, bu değerleri koruduğunda ancak görevini yerine getirmiş olabilir. Bu temeller üzerinde Kuzey’e gidiyorum. Sürece cevap olabileceğime inanıyorum. En azından kendime biçtiğim misyon; kendime tek bir şans verdim, başarı, başarı, başarı! diyorum. Başka bunun dışında bir yaşamın anlamı olamaz. Ben yaşıyorum diyebilmek için başarılı olmak gerekiyor.” diyerek son görüntülerinde sesini titreten heyecanı ile koyulur yola. Mardin’de kaldığı süreç içerisinde düşman amansızca saldırırken misilleme eylemlerinin gerekli olur. Partinin de bu yönlü perspektifi ile Andok ve beraberinde Zana Yoldaş Kızıltepe merkezinde araçla polis merkezine yönelik başarılı bir eylem yaparlar. Tıpkı dediği gibi Andok Yoldaşın; ne pahasına olursa olsun kendilerine verdikleri tek şans başarmaktır, her şeyin ötesinde var olan. Başarırlar da ancak düşmanın eline geçmeden geri alanlarına dönmek için bir aracı alıp eylem yerinden kaçarken araçla kaza yapar ve yaralanırlar. Yaraları ve aracın da kullanılamaz olmasından dolayı daha fazla ilerleyemez ve boş bir evde saklanmak zorunda kalırlar. Düşmanın geldiğini gören Andok ve Zana Yoldaş sırt sırta, yürek yüreğe veren fedailiğin resmi olurcasına yine düşmana ilk mermiyi sıkan olurlar. Uzun süren çatışmanın ardından 22 Nisan 2010 gecesi Andok ve Zana Yoldaş burada şehadete erişerek yıldızlar kervanına katılır ve yoldaşlıkları, fedailikleri ile yoldaşların yüreğine gizlenen bir çift yıldız olurlar.

 

Mücadele Arkadaşları