
Partimiz ve halkımızın kahraman önderlerinden Mahsum yoldaşı, 28 Mart'ın alaca şafağında, halkımızın yüce kurtuluş bayrağını dalgalandırıp hain düşman pusularını aşarken şehit vermiş bulunuyoruz.
- Ayrıntılar

Uygarlık tarihi boyunca sınıflı toplumun gelişmesi, sosyalleşme ve ulusallaşma, kölelikten günümüzün çeşitli toplumsal biçimlenişlerine kadar çeşitli aşiret ve halk topluluklarının her birinde değişik biçimlerde gerçekleşirken, bazen barışçıl, bazen savaşla, bazen kültürel ve ekonomik yöntemlerle, bazen siyasal yöntemlerle bazılarının çok olumlu gelişmesine, bazılarının yok edilmesine, bazılarının da orta düzeyde gelişmesine yol açarken, iç ve dış nedenlerle Kürdistan'da toplumsal ve ulusal gelişmenin çok güdük kalması sonucunu doğurmaktadır.
- Ayrıntılar

Türkiye'ye getirildiğimde kardeşlikten bahsedildi, uygun bulduğumuzu söyledik. Şimdi nasıl olacağı karanlıktır. Devlet belki beni yaşatmak istiyor; ama devlet beni kendisine göre yaşatmak istiyor diyemem.
- Ayrıntılar

Kutsal direniş, diriliş savaşımımız, 25. Newroz’unu da büyük bir başarıyla karşılama gücünü göstermiştir.
- Ayrıntılar
Batı uygarlığının bana karşı geliştirdiği ikiyüzlülüğü, hem Moskova, hem Atina ve hem de Roma kaynaklı olarak ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Türkiye aydınlarına, 'insani talepleri anlayın, gerçeği halkınız için ortaya çıkarın' diyorum. Bunları devlet, politikacılar, Kürtler, herkes anlamak zorundadır.
15 Şubat komplosu 21. yüzyılın komplosudur. Ben kendimi doğru katmaya çalışıyorum. 15 Şubat komplosunu bugünler de derinliğine yeni boyutları ile açacağım. Neden sakin davrandım? Şiddet olgusunu ortadan kaldırdım. Bunlar çok ciddi şeylerdir. Devlet sandığımızdan daha fazla takip ediyor. Toplumun bu noktayı yakalaması ve bunu geliştirmesi gerekir. Bu da mücadeleyi geliştirmeyle olur. Geçmişteki durumlarınızı iyi bir özeleştiriyle aşmanız gerekir. Yetmiş yaşındakiler için de bu gereklidir.
Senaryoyu Batı yazdı, yani temel aktör Batı'dır. Türkiye'ye gardiyanlık ve infaz rolü verildi. Yunan kışkırtıcılığı korkunç bir şeydir. Oyunun içinde İngilizler de var. Bir takım acayip olaylar oldu. Sanıyorum an'ı gelecek. Beni Kenya'ya götüren uçak İngiliz uçağı. Oradaki Yunan Elçiliği de biliyordu. Kenya da CIA ve İsrail ajanlarının elinde. Moskova ayarlanmış. İtalya'ya karşı psikolojik savaş biliniyor. Almanya'nın beni kabul etmeyişi var.
Tabii ABD de işin içindeydi. ABD beni filmlere taş çıkartır bir biçimde yakalattı. Bunu Yunanistanlılarla beraber yaptı. Beni Türkiye'ye getirdiler. Türkiye'yi de oyunun içine çektiler. Epey aydınlatmak durumundayım. Yunanlılardan komployu kim biliyor? Yunan tavrında CIA ile işbirliği yapan kimdir? Bunları bilen, Pangalos adına beni kandıran, "Güney Afrika'ya pasaport almışız" diyerek tarihi yalanı söyleyen kimdir? Bu tarihi yalanın aydınlatılması gerekir. Genelkurmay görevlisi oyunu gördüğünü söyledi. Ben de "iyi işte oyunu anlamışsınız. Birlikte bozalım ve sorunu çözelim" dedim.
Oyun çok büyük, komplo çok büyük. Eminim Genelkurmay da bir şeyler biliyor, ama tam çözemiyor. Bazı ipuçları var, Yunanlıların yalan söylediğini ortaya koyan belgeler var. Beni kandırmaları bile ihanetlerini gösteriyor. Yaş bir odun bile sobaya atılamaz. Beni bir odun gibi sobaya attılar. Bunların Türkiye'ye ilişkin bir savaş planı var. Kürt-Türk nasıl birbirine girecek, bunu hesaplamışlar; adalara yedi bin tane füze yerleştirmişler.
Yunanistan şiddet kullanmamızı bekliyordu. "Apo yarı yolda ölecek" diyordu. Elçi tabancayı bana verecekti. Tüm bunlar belgelidir. Beylik bir tabancayla direneceğim, Kürtler direnecek, on binler ölecek, böylece Türkiye teslim alınacak. Ama barış ve kardeşlik denince, onlar da barışçı kesildiler. Karşılıklı aşk gösterileri başladı. Artistler aracılığıyla yalan bir biçimde bu gösteri sergileniyor ve gerçeği örtbas ediyorlar.
Yunanistan'da ilk hafta ölüm haberim yayıldı. Bunun üzerine İstanbul'da birçok patlama olayı oldu. Olay böyle gelişti. Ama asıl özü nasıldır, neler üzerine plan yapıldı, içyüzü nedir, ben de bilmiyorum. Bazı hesaplar yaptılar. Türkiye bile hazır değildi. Dışişleri temkinli yaklaştı.
Yunan elçisi "Kenyalılar Apo'yu kaçırttı" diyordu. Yalan. İzmir'de kalan Yunanlı ajanla, Kalenderis bunları biliyor. ABD'lilerin bir kısmı benim süreçten gerçekten sağ çıkacağımı düşünmüyordu. Kürt-Türk savaşı yüzyıl daha uzatılmak isteniyordu. Çiller'in İngiliz ajanı, ABD ajanı olduğu Genelkurmaylıkça zaten biliniyor. Yunanistan'ın Kenya elçisi, Onasis'in üvey oğlu; İngiltere'de büyümüş, ABD ajanı. Bu adamlar bilinçli olarak bu komployu yaptılar. Bu durum araştırılsın ve işlensin. Kamuoyu bilgilendirilsin. Vatanını seven Türk aydınları bu görevlerini yapmalıdırlar. Burada çok İngiliz oyunu var. Uçakta oyunu boşa çıkartmak için "benim ana tarafım Türklere dayanır, yaparsam sizden daha iyi Türklük yaparım" sözlerini kullandım. Tüm bunlar oyunu bozmak içindi.
Sorgulama sürecindeki tartışma direkt devletledir. Devlet bundan kendine göre sonuçları çıkarır ve ne yapacağına kendisi karar verir. Beni asar ya da asmaz; bu önemli değildir. Kişi olarak, bana karşı kurulan komplonun kaynağı büyük oranda Avrupa'dır. Bunun iki yüz yıllık temeli vardır. İngiltere ve Fransa iki yüz yıldır bununla ilgilidir. 90’ sonrası Güney'deki güçler aracılığıyla bazı gedikler açıldı. Bizi Roma arenasındaki gladyatörler örneğinde olduğu gibi aslanların önüne attılar. Türkiye'ye, "Kurbanı sana veriyoruz, asabilirsin" dediler.
Benimle ilgili, Kürtlerle ilgili kararlar devletler düzeyinde değil, NATO düzeyinde kararlardır. Kürtlerin hakları ile ilgili kararlar devletlerden ziyade daha üst düzey kararları gerektiriyor. Avrupa'yı düşman ilan etmiyorum. Demokratik çözüm istiyorum. Bende Yunan düşmanlığı da yoktur. Yunan halkından bu aşağılık yöneticilerden hesap sormasını istiyorum. Biz bunları affetmeyeceğiz. Bin yıl geçse de biz bunları affetmeyeceğiz. Türklerle birleşseler de biz direneceğiz. Hukuk çiğnenmiştir, Avrupa hukuku çiğnenmiştir. Ben uçakta iken, bir üst kararla bütün Avrupa havaalanları bana kapatıldı. Avrupa'nın içyüzü, gerici yüzü ortaya çıkıyor. İngiliz gazeteciler bunu niye yazmıyorlar? Küçücük bir olayı haber yapıyorlar, bunu yazmıyorlar. Bunun kitap haline getirilmesi gerekiyor.
Burada Yunanistan'ın tarihte eşi benzeri görülmemiş ihaneti var. Ayrıca dost ihanet etmemeli diyorum. Pangalos tam bir Yahuda'dır. Bunları doğru çözümleyeceksiniz ki, binlerce ölüm olmasın. Yanlış anlaşılmasın, benim Yunan halkına hiçbir düşmanlığım yoktur. Avrupa'da benim "Genelkurmay'ın ajanlığı"nı yaptığımı iddia edenler var. Gerçekte ajan olan bunların kendileri değil mi? Türkiye'ye getirildiğim gün, Atina o ajanları davet etti. Buna ilişkin bir kitap bile yazılamadı. Hiç yaşamak istemediğim halde, halklarımızın ve ülkemizin çıkarları için yaşadım. Genelkurmayla gerçekleri tartıştım. Bu tartışmalar bende umut da yaratmış değildir. Gerçekler ortaya çıksın diye yaptım.
Tarihte dostluk adı altında en büyük ihanet, tarihin bu en aşağılık oyunudur. Simitis "Türkiye'den korktuk, onun için Apo'yu verdik" diyor. Hayır, ben korkma temelinde değil, komplo temelinde teslim edildim. Teslim edilmemdeki amaç Türk-Kürt çatışmasının derinleşmesiydi. Uçakta barışın gelişmesi arzusunda olduğumu ifade ettim. "Türk düşmanlığım yoktur, elimden gelirse ve fırsat bulursam, barışın gelişmesi için çalışacağım ve demokratik çözümden kaçınmayacağım" dedim.
ABD ve Naksakis'e yanıt olarak söylüyorum: Bu komplonun nasıl tezgahlandığı önemli. Türkiye'den bir kesim bunun içindeydi. Ama Kenan Evren'in bir açıklaması vardı; "Bu adamı başımıza bela edecekler" diyordu. İşin içinde imha olayı vardı. Benim hakkımda verilen kararın özü çok önemli. Biz bunu aydınlatmalıyız. Benim şahsi imham değil, dökülen kanın, emeğin, çabanın, Kürt aydınlarının ve inananların başına bir çorap örülecekti, tümünün imhası hedefleniyordu. Bu İngiltere kaynaklı; Talabani de var işin içinde. Benim teslim edilmemden birkaç gün önce Genelkurmay'ın açıklamaları vardı; "Bunlar acaba sözünü tutarlar mı tutmazlar mı?" Türkiye hazırlıksızdı. Beni almak için Suriye'den beri baskısı var, ama planlaması yok. Bu komplonun kökü 96'ya kadar gidiyor. Birisi bana söylemişti; Clinton ve Simitis 96'da Apo'nun tasfiyesi konusunda anlaşmışlardı, diyordu. PKK'yi değil, özellikle beni tasfiye etmek istiyorlardı.
Kaçırılma süreci çok önemlidir; İmralı bir sonuçtur.
İtalya sürecinde İtalyan Hükümeti'nin gizli bir adamı vardı. Sürekli yanımdaydı. "Ayrılmazsanız hükümet düşer, hayatınız tehlikeye girer" diyor ve benzeri psikolojik baskı yapıyordu. İtalya'da yatak odama kadar polis giriyordu. Belirttiğim kişi bilmem kaç kez "Ne zaman gideceksiniz? Ne kadar kalmayı düşünüyorsunuz? Bugün mü yarın mı gideceksiniz?" diye soruyordu. Böyle psikolojik baskılar yapıyorlardı. Somut tehlike dayatılıyordu. Gitmesem, tutuklama da dahil birçok şey dayatılıyordu. İtalya'da kaldığım 66 gün boyunca korkunç bir psikolojik baskı uygulandı. İtalyan Başbakanı "gönül rızası ile, özgür irademle gidiyorum" diye benden ısrarla mektup istedi. Müthiş psikolojik baskı ile İtalya'dan kaçırtıldım. Başbakan yapılanları biliyordu. O yüzden töhmet altında kalmamak için ısrarla benden mektup istiyordu.
Avrupa ve Rusya neden beni olumsuz karşıladı? ABD neden komplonun içine girdi? Rusya kendi yakın tarihine ters düştü; ABD'den alacağı IMF kredilerinden dolayı olumsuz tutum takındı. Avrupa bana karşı doğru davranmadı; kendi hukukuna ve demokratik siyasetine uygun hareket etmek yerine, ekonomik çıkarlarına göre davrandı. İtalya da iyi davranmadı; fazla onurlu davranmadığı için İtalya'nın tutumunu önemsemiyorum. Onuruma saygılı davranmadığı için Avrupa'dan ayrıldım. Ben halkımın ve Ortadoğu'nun onurunu çiğnetmedim. Beni ellerinde çok onursuz, kişiliksiz tutmak istediler. Benimki onur savaşıydı. Onur her şeyden daha önemliydi. Bu temelde Avrupa'dan ayrıldım.
İtalya'dan ayrılırken Rusya'ya, oradan Kafkasya üzerinden ülkeye gitmeyi istiyordum. Rusya'da Rus istihbaratı çok alçakça davrandı. Bir odaya konulduk ve dışarıya çıkarılmadık. Tacikistan'a kadar götürüldük. Bu bir zorla kaçırılmaydı. Önce Ermenistan üzerinden sınıra bırakabiliriz dediler. Daha sonra durum değişti, "Tacikistan'a gidiyoruz" dediler. Moskova sürecinde işin içinde ticari çıkarlar var. IMF kredileri, Mavi Akım Projesi var. Benim karşılığımda birçok ekonomik çıkar sağlandı.
Ondan sonra Yunanistan'ın bilinen kanalı, bilinen kişiler geldiler. Başbakan adına bir yere götürüldük. Ardından bilinen süreç başladı. Hollanda'ya gideceğiz diye Minsk'e götürüldük, oraya Estonya'dan ya da Letentoya'dan bir uçak gelecek, oradan da Hollanda'ya gidecektik. Pangalos "Pencereden gireni bilmem nereden atarlar" diyor. Açık oyun oynadılar.
Atina'dan beş kişiyi sorumlu görüyorum. Simitis, Pangalos, Babby kod adlı istihbarat başkanı, Kostulas ve Kalenderis. "Yunan devletinin sözü sözdür" dedi Kalenderis. Asıl ihanet onundur. Çünkü diğerlerine inanmayabilirdim, ama Kalenderis farklıydı. O yüzden onu İsa'yı yakalatan Yahuda İskaryot'a benzettim.
Korfu adasında kaçırıldığımı biliyordum artık. Aslında Yunanlıların hepsi kaçırılmayı biliyordu. Korfu'da bir iki kişi durumu anlamıştı. Arabayı götürüp getiriyorlardı. Bana açık mesaj veremiyorlardı. Açık mesaj vermedikleri için ben de anlamadım. Sonra o arabayı uçağa vuranları yaka paça dövdüler.
Ondan sonra özel uçak İsviçre'den gizli bir biçimde askeri havaalanına geldi. Bizi götüren şoför oraya gitmemek için elinden geleni yaptı. Açık söyleyemedi, ama biz de anlamadık. Gece yarısına kadar 12 saatten fazla bekledik. Uçaktakiler sarışındılar ve İngilizce konuşuyorlardı. Hostesi de vardı.
Kenya'ya açık güvenceli götürdüler. Pangalos'un güvencesini verdiler. Kalenderis "Güney Afrika pasaportu geliyor" dedi. Bunların tümünü mahkemede dinlemeliyiz. Ayrıca ben Yunanistan'ın Kenya Elçiliğine siyasi iltica başvurusu yaptım. Elçilik de kabul ettiğini söyledi.
Nairobi'ye indiğimizde, Elçilik özel arabasıyla geldi ve beni aldı, konutuna götürdü. Kenya büyükelçisi ile tartıştım, onu biraz çözdüm. Oğlu Londra'da eğitim görmüş, Londra imalatı bir adam. Gladio NATO bünyesinde önde gelen bir isim. Uluslararası ajan gibi bir durum var. Sanırım şimdi Küba'da büyükelçi. En son ayrılırken Elçi dört yetkiliyle görüştüğünü, bunlardan birinin Dışişleri Bakanı Daniel Arabi'nin oğlu olduğunu belirtti. Bu dört yetkilinin de Hollanda'ya veya Şeysel adalarına gidebileceğimi belirttiklerini söyledi.
Büyükelçilikte beni götürürlerken Dışişleri adına gelen biri vardı. Sivildi. Seni Hollanda'ya götüreceğiz diye götürdüler. Bir de şu tehdit vardı: O gece oradan ayrılmasak, imhayla ele geçirme kararı da sanırım vardı. En küçük bir hata yapma durumunda, bir direnme durumunda öldürülme olabilirdi. Tabanca üzerimde olsaydı imha olurdum.
Beni siyah adamlar cip ile zorla kaçırdılar. Aslında Elçilikte kalsak da, gitsek de ölümdü. Bu konuda İngiltere'nin, CIA'nın yapacağı açıklamalar önemlidir.
Havaalanında gizli bir bölüme gittik. Bilincim gitmişti. Muhtemelen ilaç denemesi olabilir. İrademin sağlıklı olmadığını, uyuşmanın olduğunu söyleyebilirim. Uçağa biner binmez üzerime çullandılar. Onlar Türk'tü. İtalyan Dışişleri Bakanı açıklamasında "İsrail tutuklattı" diyor. Ama bence ABD'lilerdi. Uçağın etrafındakilerin hepsi silahlıydı
Uçakta artık düşünmem mümkün değildi. Yürüyecek durumdaydım, ama düşünecek durumda değildim. Ondan sonra gözler bağlandı.
Uçak Mısır'da indi. Benzin aldı. Daha sonra başka bir yere de indi. İsrail veya Kıbrıs olabilir. İki yere indi. Ama birincisi kesin Mısır'dı.
Reber APO
- Ayrıntılar
Devrimimiz, insanın özüne saygılı, insanın doğal gerçeğine bağlı olma ve ondan alıkoyan bütün etmenlere karşı olma devrimidir. Askeri ve siyasi çözüm yolu; çok ağır olan toplumsal, ekonomik sorunun çözümü içindir. Bizde doğal yaşamın yolu bütünüyle kesilmiştir. O halde devrimimiz doğal gelişme yolunun açılması devrimidir, çözümüdür. Yoksa devrim, bir öç alma, kan dökme olayı haline gelir ki ne bizim bunu bu biçimiyle sürdürmemiz mümkündür ne de kan dökmeler bu biçimiyle sonuç verebilir. Devrim hızla yozlaşıp biter. Düşmanın dayattığı kör şiddet de biraz buna yol açmak içindir. Bizim sorunlara yaklaşımımız en hayati sorunlarımıza bütünüyle çözüm bulmak içindir. Örgütlenme, siyasi mücadele ve her türlü askeri faaliyet çok ağır olan insani yaşam sorunlarına, gelişme olanaklarına biraz güç getirebilmek içindir.
Toplumumuzun, halkımızın gerçeğinin askeri boyutu zaten yok, siyasi boyutu ise haincedir. Halkımızın toplumsal gelişiminden bahsetmek zordur. Toplumsallıkla, ulusallıkla düşman içinde erime vardır. Ekonomik olarak bir talan ekonomisinden bile bahsedilemez. Bu bağlamda cinsler arasındaki ilişkiden eser yoktur. Burada ne dine ne çağdaş gelişmeye ne de ilişkiye göre bir çözüm bulamazsınız. Bu, sömürgecilikle derinliğine bağlantılıdır. Bunu tespit ettik. Pratik çalışmalarımıza bu sorunun çözümünü de katarak bugüne kadar getirebildik.
Savaşımızın hem amaçlarına hem de onun gerçek gelişimine katkı sağlayabilecek tarzı tutturmaya çalışıyoruz. Bu ilişkinin düzeltilmesinin mutlak savaşa hizmet etmesi ve onu güçlendirmesi gerekiyor. Bu savaşın da bütün toplumsal gelişmelere olduğu kadar ailesel gelişmeye veya buradaki sorunların çözümüne de katkıda bulunması, cinsler arası tıkanmış ilişkilerin gerçek bir gelişme yoluna girmesine de hizmet etmesi gerekiyor. Sağlıklı ilişki geliştirmenin yolu, savaşmaktan geçer dememizin nedeni; savaşımın ilişki düzeylerini sağlıklı geliştirmenize katkıda bulunmasına imkân sunmasından dolayıdır.
Çelişki o kadar boyutludur ki, bu konuda klan düzeninin gelenekleriyle çağdaş ölçüler iç içe ve bunu en vahşi, en hileli bir sömürgeciliğin ortamında yaşama söz konusu olduğu için, aslında yaşadığınız durumlar zor veya zor olmak durumundadır. Daha yedi yaşındayken, cinsler arası ilişki boğuntuya getirilmiştir. Ağır bir feodalizm, geleneksel boğucu etki, ardından sömürgeciliğin kapılarından bin defa kendini satarak bir ilişkiyi sürdürme zorunluluğu, emperyalist-faşist televizyonların, basın-yanının saptırmaları, ağır güdüsel etkiler gerçekten boğuyor. Ben bundan kurtuluşu kendi pratiğimde çözümlediğim gibi, hikayesini de uzun uzun anlattım. Bütün bunlar, bazı çözüm ipuçlarını göstermek içindi. Aslında sorunu açığa çıkarmak için otuz yılı aşkın bir zaman gerekliydi. Sorunun bu düzeyde ortaya konulması için bile yedi yaşımdan beri çabam var. Hepsini zincirler gibi birbirine bağlı olarak buraya kadar getirdik. Hikaye o kadar uzun ki ancak yüzlerce ciltlik kitaplarla bütün yaşanılan süreçleri ortaya koyabiliriz. Ama politik dilde keskin anlatımı geliştirdik, çok çarpıcı formüllerle yansıtmaya çalıştık. Ancak bazı şeyleri böyle kurtarabiliriz diye düşündük. Örneğin, çok erken yaşlarda içine girdiğiniz ilişki biçimleri sizi daha on beşindeyken yarı yarıya veya tamamen bitiriyor. Hem geleneksel ilişki sizi bitiriyor, hem de ona imkan bile vermeyip sömürgeci çarklara takıldığınızda ilişki bitiyor. Basın-yayının ideolojik saldırısı, güdülerin ağır etkisi altında boğuluyorsunuz ve sonuç, uygulama sırasında yaşadığınız zorluklar oluyor. Sorun bu kadar köklü. Bizim size yapabileceğimiz en büyük iyilik, gerçekleri açıklayabilmektir. Yaşadığınız bütün durumlara çözüm bulmanız mümkün değil ama gerçekleri size gösterirsek, iddialı olan bazılarınız belki çözüme yönelebilir. Benim bu konuda hem arayışlarımın hem de ortaya çıkarmak durumunda olduklarımın bazı önemli yönleri var. İlişkilerdeki sahte örtüyü parçaladık, çıkar ve çirkin yönlerini ortaya çıkardık. Son derece gerici ve boğucu yönlerini, hatta siyasi-askeri savaşımla ilgili yönlerini ortaya çıkardık. Bunlar önemli ve sorunu açıklığa kavuşturma çabalarıdır. Bu sorunu çözmeden devrime yönelmek, devrimle ilerlemek mümkün değildir. Devrim adına bazı şeyler yapılsa bile, çok şeyler yitirilerek ve belki çok güdük bir biçimde yol alınabilir. Ama o da bir yerinde kırılır, kaybedilir gider.
Cinselliğin çok doğal olduğunu tarihten biliyoruz, fakat bu hiçbir şey izah getirmez. Afrika’nın ilkel kabileleri için halen çok doğal bir cinsel yaşam var. Doğal olan; koşullarımızda kurala bağlanmamış, alım-satım-çıkar ilişkisine götürülmemiş, köleliğe bulaşmamış yaşam biçimleri, yaşam özellikleridir. Uygarlaşmanın ve özelleşmenin başlamasıyla birlikte, bireyciliğin ve bu temelde aileciliğin geliştiğini biliyoruz. Aileciliğin önce çok başlı veya çok eşlilikten, giderek anaerkillikten ataerkilliğe, daha sonra tek eşliliğe kadar olan, belki onun da altında bir yığın başka saplantılarla birlikte yürütülen ilişkilerini biliyorsunuz. Cinsler arası ilişkiler üzerine çok yazılıyor, çiziliyor. Burada önemli olan, sorunu tam olarak görmek, hiç şüphesiz doğal ilişki adı altında aklına her geleni yapmamak, güdülerine teslim olmamak işin başlıca gereklerindendir. Bugün şu ortaya çıkıyor; cinsellik kontrol altına alınamazsa insanlık tükenebilir. AİDS hastalığı gelişiyor, bu cinsellikle ilgili bir hastalıktır ve önlenemezse ölümler artar. Nüfus patlaması önlenmezse insanlar dünyaya sığmaz ve yaşam durur. İnsanlık cinselliğin sonuçlarını engelleyemediği için kendini bitirir. Ama diğer yandan cinsellik olmadan da yaşamın sürmeyeceği bellidir. Yaşamın vazgeçilmez bir özelliği kontrol edilmezse, toplumsal gelişmede bir kurala veya yaşamı bu anlamda en ideale yakın bir düzeyde sürdürmeye götürülmezse, buna ne devrim yeter, ne de insanlık tarihi; bu çelişki altında boğulabilir. Zaten sorun şimdiden bu temelde ele alınıyor. Çevre sorununun da kaynağı budur. Savaşların daha da yıkıcı gelişmesinin bir nedeni de bu olabilir.
Bunlar kendiliğinden meydana gelmiyor, toplumsal ve insansal gelişmenin ortaya çıkardığı durumlardır. Son yıllardaki nüfus patlaması ve bundan kaynaklanan çevre tahribatı, hastalıklar, aslında toplumsal gelişmeyle de ilintilidir. Hatta tekniğin, bilimin ve tıbbın gelişmesiyle de ilintilidir. Bir yerlerde çarpık gelişme vardır ve insanlık kendini bu çarpık gelişme nedeniyle, teknik ve bilimle imha ettirecek duruma getiriyor. Belki de geleceğin devrimi, bunu önleme devrimi olacaktır. Bu bilimi, tekniği ve nüfus patlamasını önleme devrimi olabilir. Şimdiden çevreyi temizletme devrimi, neredeyse en önde gelen bir amaç haline geliyor.
Sorunu kaba biçimiyle ortaya koymak da yetmez. Kapitalizmle, emperyalizmin başlamasıyla çok yakından ilişkisi vardır. Sosyalist ideolojinin sorunlara tam çözüm gücü getirmesiyle, yeni bir devrim ideolojisinin ihtiyacıyla da ilişkisi vardır. Hiç şüphesiz bu konuda arayışlar vardır, daha da gelişecektir. İnsan toplumu, büyük oranda insan eyleminin bir sonucudur. Toplum üzerine tartışma gelişecektir. Zaten sosyalizm, toplum üzerindeki en kapsamlı tartışmadır, onun bilime yakın düzeye getirilmesidir. Sosyalist ideoloji, sosyalist felsefe, hatta sosyalist bilim, toplum gerçeğinin kavranılmasına ilişkindir. İnsanı hayvanlara, hatta doğal etkilere karşı korumak kadar, doğal etkilerin vazgeçilmezliğine bağlama tartışmalarıdır. Kısaca, insani bilimler daha da geliştirilecek; din ve felsefe bir kez daha gözden geçirilecek, gerekli olduğu kadar alınacak, gerekli olmayanlar atılacaktır. Hatta yeni dini ve felsefi yaklaşımların yanında bilimin geliştirilmesine de çalışılacak ve bütün bunlarla kendini dayatan ağır sorunlara bir çözüm kazandırılacaktır.
Bu genel yaklaşımları belirtmemizin nedeni, sorunları çok bireysel ele almanızdandır. Bütün bunları hiçbir biçimde sorunlara ucuz yaklaşamayacağımızı, çok kısır, çok içe kapanmış çözümlerin mümkün olmadığını, bu kadar geneli ilgilendirdiğini göstermek için belirtiyoruz. Neden ilk insanlar için çok doğal olan cinsellik, bugün bizim için büyük bir sorun haline geldi? Bunun nedenleri üzerine sizi biraz düşündürmek için bunları ortaya koyuyoruz. Bilimle, toplumsal denetimle çok doğal bir güdü eğer düzenlenmezse, insanlığı içinde yaşanılmaz hale getireceğini göstermek, bununla bağını ortaya koymak önemlidir. Bütün bunlar anlayış zenginliğini geliştirmeye götürüyor, genel çerçeveyi oturtarak yaklaşım gereğini ortaya koyuyor.
- Ayrıntılar