Geçmiş hataların aşılma şansı vardır. Hatta suçların bile kat be kat telafi edilebilmesi için pratiğe girilebilir. Madem dönem böyledir, o zaman kendini kanıtlamak isteyen, şans isteyen bunu böyle değerlendirir. Şimdiye kadar söylenen tarzı, bizimle olan ilişkilerinizi biraz bu yönüyle değerlendirin. En değerli destek ve yoldaşça yardım sunulmuştur. Hiç kimse mevcut gelişmeleri ne eksik ne de yanlış yorumlamalıdır. Tutturduğumuz düzey, tarihimizde elde tutulacak ne varsa odur; en önemlisi de, parti tarihimizin yaşama ilişkin söyleyip bize sunacağı ne varsa odur. Önünüze serilen budur. Bu bizim için kişiliktir, onun fedakârlık ve cesaret düzeyidir; başlı başına da büyük bir yaşam fırsatıdır.
Yaşam savaştır, savaş da yaşamdır. Bu noktaya geldik dayandık. Karşımızdaki zorba güç, dünyanın bütün gerçekleriyle, tarihin bütün insanlık gerçekleriyle alay ediyor. Bu uğursuzluk, alçaklık ve lanetlilik hiçbir gerekçeyle kabul edilemez. Düşman, insanlık dışı dayatmalarını son bir çabayla da olsa başarıya götürmek istiyor. Bizim gerçekliğimiz de şunu söylüyor: Bir kişi tek başına da olsa, böyle bir zorbalığı kabul edemez. Eğer akıllıysa, tek başına da olsa, bu zorbalığa karşı durup onu başarısızlığa uğratabilir. PKK’nin tarihi biraz da budur. Bunu her zamankinden daha iyi anlıyorsunuz. Bunun öyle fazla okumuşlukla, fazla tecrübeyle de ilişkisi yoktur; biraz kişilikle, onurlu ve namuslu biri olmakla ilişkisi vardır. Sanıyorum, hepiniz de biraz böylesiniz. Bugünlere kolay ulaşmadığınızı belirtmeliyim.
Size verebileceğimiz en değerli armağan, sizi böyle bir güne ulaştırmaktır. Verilen bu kadar şehitler, çekilen bunca acılar, görülen işkenceler, halkın bütünüyle yoksulluğu aslında anlam olarak size verilen özgürlük ve savaş değerleridir. Eğer bunu büyütmek, halktan biri, partiden biri olarak değerlendirmek istiyorsanız, böyle olduğunuzu asla göz ardı etmemelisiniz. Siz bu değerlerin ürünüsünüz. Bu anlamda kendinizi başka türlü gösteremez, başka türlü kılamazsınız. Ancak ve ancak bu değerlerle büyüyebilirsiniz; hem büyüyebilir, hem büyütebilirsiniz.
Bizim için bu yaşam, kabul edilebilecek tek yaşamdır. Öyle zorlukları varmış, bilmem altından çıkılamazmış gibi sorunlar bizim için hiçbir zaman mevcut olmadı. Tam tersine, bu yaşamın dışında her şey çok zordur, kabul edilemezdir. Bu tek kabul edilebilecek yaşam, yıllarca bekleseniz de, rüyalarınızda ve hayallerinizde bulamayacağınız bir şanstır. Bir günlük de olsa, şiddetli bir savaş içinde de geçse, o şans da bir şanstır. Bu şans hepinize tanınmıştır. Eğer bunlar doğruysa, eğer siz de biraz kavrıyorsanız, şimdi içinde bulunduğunuz durumdan büyük bir tutkuyla, aşkla kurtulabilir, ne mutlu bize diyebilirsiniz.
Kendi lanetli gerçeğimizle karşılaştırdığımızda, şu anki özgürlük gerçeğimiz yaşamın özüdür, yaşamın en istenilip de gerçekleştirilecek olanıdır. Bu hem de en çarpıcı, en yaratıcı biçimiyle yaratmaya, partileşmeye, ordulaşmaya götürür. Eğer özgürlük değerlerimizi, yaşamın gerçekleştirilmesini biraz anlamışsanız, “Örgütten anlamam, savaş gerçeğini fazla göz önüne getiremem” demeniz, ancak bir gaflet olabilir. Gafillerin de yeri bellidir. Şimdi bu aşamaya geldikten sonra, gelişememeyi çok zor bir durum olarak görüyorum. Yıl yıl gelişmelerde ne zorluklar yaşandığını anlarım. Yirmi iki yıllık bir çizginin bir hikâyesi var; neredeyse her yılın, her günün, hatta her saatin zorluklarını da anlarım. Ama bu aşamaya ulaştıktan sonra da yürümemeyi, yürüyüp de önemli başarılara ulaşmamayı hiç anlamam. Bunun anlamı yoktur.
Bazıları “İlla lanetli kişiliğimizi tekrar dayatırız” diyor. Bu, Kürd’ün eski hikâyesidir. “Birbirimizle uğraşırız, uğraştırırız” diyorsa, ona karşı da hazırlıklı olduğumuzu belirtmeliyim. Biz böyle bir Kürtlükle amansız savaştık. Bu, kendini insanlığa layık görmeyen, kendisini ana topraklarına ve temel özgürlük istemlerine göre hazırlamayan bir Kürt’tür; bizim için ölümden bin defa beter bir Kürtlüktür. Hiçbir gerekçeyle, şu veya bu nedenle kimse bu eski hikâyeyi bize dayatamaz. Kılıf, maske giydirerek bize anlatamaz. Bunu artık kesin anlamak gerekir derken, bunu kastediyorum.
Kendimize inanıyor muyuz, özgürlüğe inanıyor muyuz? Özgürlüğün bizde artık gerçekleşmeye doğru yüz tutmaya başladığını görüyor muyuz? Buna evet diyorsanız, bunun karşılığı, önümüzde hiçbir şey durmamalı olmalıdır. Her türlü gelişmeyi anlarız, gereklerini yerine getiririz. Bu ordu olabilir, parti olabilir, cephe olabilir, eğitim olabilir, ciddi bir eylem olabilir. Çok yaman bir eylem planlaması olabilir, inanılmaz bir başarının kendisi olabilir. Bunların tümüne güç yetirilebilir. Eğer siz yaşamı böyle anlıyorsanız, bunun doğal sonucu da bu yönlü gelişmelerdir. “Yok, biz yine eski kafayla hareket edeceğiz” derseniz, bu ülkede yaşamayı kendinize yakıştıramazsanız, düşmandan önce biz kendimizi yerin dibine batırmalıyız. Yoldaşlarımızı sevemiyorsak, yoldaşımızla anlaşamıyorsak, düşmandan önce biz birbirimizi bitirmeliyiz. Düşmanın bizi vurmasına hiç gerek yoktur.
Yine sana bu kadar kötülük yapılacak; vurulmadık, el değdirilmedik, hakaret edilmedik tek bir hücren kalmayacak ve bir de intikam ve hesap sorma günü gelecek, kendini bu temelde değerlendirip intikama göre ayarlamayacaksın, ondan sonra da ‘bana yaşam’ diyeceksin; hem de bunu parti saflarında, hem de komuta gerçekliğinde yapacaksın! Bizden her şey istenebilir de, bize her şey yutturulabilir de, ama bu olmaz. Sende çok sınırlı bir insanlık, namus duygusu varsa, yılların intikamını alacaksın. Düşünün, bir ailede bile bir zorbalık yaşandı mı, kırk yıl sonra da olsa intikam almadan bahsedilir veya bir aile bütün bir ömür boyunca kendini buna göre ayarlar. Şimdi sen bin yılların intikamını almayla ve haksızlıkların halen sonuna kadar sana dayatılmasıyla karşı karşıya bulunuyorsun. Kendini sınırlı bir vatan evladı ve bir halktan sayıyorsan, insani bir değere bağlı olduğunu söylüyorsan yürürsün. Hangi hedef, hangi çalışma olursa olsun, ister kendi içimizde ister düşmana yönelik olsun, üzerine gider ve başarıyı elde edersin.
Bir kişinin gücünü belirleyen, yaşam çizgisinin, yaşam felsefesinin ondan ne istediğidir. Yaşam çizgimiz de bizden bu temelde özgürlük istiyor, özgür yaşam istiyor. Önünde engel varsa, direnişin, azmin ve yıkıcı öfken bunu yıkmaya yeter. Bu arada olumlu, kabul edilebilir bir yaşamın inşasını da yapabilir, kendinden başlayıp bütün vatan sathına yayabilirsin. Bunları yaşam düzeyinizde, eylem düzeyinizde kabul edilemez birçok gerilik olduğu için tekrarlıyorum. Bunlara halen aşılamazmış gibi sarılanlar var. Oysa buna gerek yoktur. Bununla ne onur, ne yetenek, ne güç kazanılır. Yenilmemeye cesaret etmeliyiz. Madem gün yenilik ve diriliş günüdür, bu yeniliği ve dirilişi kendimizde gün be gün, saat be saat gerçekleştirmeliyiz. Sizi başka türlü yönetemiyoruz, sizinle başka türlü yol alamıyoruz. İş beceremezseniz yoldaşınızla bile konuşamazsınız, normal bir birimi bile düzenleyemezsiniz. Sizinle nasıl konuşalım, nasıl birlikte yaşayalım? Birlikte yaşayamazsak, kendimize nasıl ulus diyeceğiz, nasıl halk diyeceğiz, nasıl yoldaş diyeceğiz? Bu konularda anlayışlı olmanızı istiyoruz. Başka çareniz de yoktur. Kendini sarhoş etmenin, allayıp pullamanın bir faydası olabilir mi? Kendini sağa sola yatırmanın, mecnun etmenin bir çıkarı, bir yararı olabilir mi?
Bütün bunları şunun için belirtiyorum: İşimiz zordur veya zorluk bu işin doğasında var. Ama emredilen görev, ulaşılması gereken hedef, bütün zorlukları yerle bir edecek kadar çekicidir. İrademiz içinde bulunduğumuz koşullara dayanılarak çelikleştiriliyor, kişilik böyle oluşturuluyor. Bu da bizde artık ispatlanmıştır. Kaldı ki bu başarılabilir, inanılmaz her türlü gelişmeye yol açabilir. Biraz bunu kanıtladık. Her kişi bunu kendine göre alır, uygular ve bununla kendini büyütür. Büyüyen benim babam veya sülalem değil, büyüyen siz oluyorsunuz, insanlığınız oluyor. Yaşayan biz değil, siz olacaksınız. Tabii ki kendi yaşamınıza kastedemeyeceksiniz, çünkü kendi yaşamınızla alay etme özgürlüğünüz, hakkınız olamaz. İlkelliğe ve ihanete eskiden özgürlük deniliyordu. Şimdi örgütlenmemeye, ordulaşmamaya, işleri sağlam geliştirmemeye özgürlük ve inisiyatif istenmez. Çünkü bunlar kişiye yarar getirmez, ancak ölüm getirir. Dolayısıyla bu sınırlarda seyretmek, aklı başında olanın bir talebi olamaz. Yine bütün bunları, gelişmemeyi bir felsefe haline getirenlere, doğru yönetmeme ve doğru işletmemeyi bir alışkanlık haline getirenlere, işleri ilerletmeyenlere, kendini, yoldaşını ve halkını geliştirmeyenlere söylüyorum. Bu konuda kendinizi savunacak hiçbir gerekçeniz yoktur. Tabii bunu olumsuzluklar ve yetmezlikler anlamında belirtiyorum.
PKK’yi tanırım, ne olup ne olmadığınızı da biliyorum. Sizi de az çok tanıyorum. Sizden ancak ve ancak doğru bir partililik çıkabilir. İflah olmaz birisi değilseniz, şu veya bu nitelikte bir ajan değilseniz, çok sınırlı bir ilgi bile sizi yaman bir yoldaş yapar. Bunun dışında hiçbir durumu kabul etmem. Kendinizi nasıl dayatırsanız dayatın, kendinizi nasıl sergilerseniz sergileyin, yine de kendinizi aldatamazsınız, kabul de göremezsiniz. Kendinizi bir şef, şöyle etkili yetkili bir kişilik halinde de tutamazsınız. Bütün bunların önü alınmıştır. Aklın yolu bir, idealin yolu bir, insanlığın yolu bir, gelişmenin de yolu birdir. O da bu söylenenlerde yatıyor. Bunu esas almak tek çarenizdir, çözümünüzdür.
Bunu “Evet, doğrudur, ama uygulamaya geçiremiyoruz” dediğiniz için belirtiyorum. Bunu uygulamaya geçirememek, yaşamla bütünleştirememek demek, yine daha da tehlikeli bir yalancı, bir düzenbaz, bir münafık olmak demektir. Herhalde bu savunulamaz, bu aşamadan sonra bize yakışmaz. Eskisi gibi, “Köleyiz, başarmaya fazla ihtiyacımız da yok, hatta şimdi eskisinden bin kat daha özgürüz, bu yetmiyor mu?” demeye hiçbirinizin hakkı yoktur. Sorun, kesintisiz başarı yolunda mıyız sorudur. Bundan aşağısı kabul edilmiyor, üstü ise yiğit olanadır. Bunu böyle anladıktan sonra, hem iyi yaşamı hem de yaşamınızı savaşla sonsuza dek güzelleştirebilirsiniz.
Botan sizin oluyor. Halkı emeğinizle oldukça özgürleştiriyorsunuz. Her zaman belirttik: Bu ülke insanlığın beşiğidir. İnsanlık yaşamı, tarih o dağların doruklarında başlamıştır. Biz çocuk değiliz, bunları biliyoruz. Sen halen anlamazlık edemezsin. İnsanlık nasıl başlamışsa, şimdi de en güzel bir biçimde başlatılabilir. Zagros etekleri, Toros etekleri uygarlığın başladığı yerlerdir. Biz insanlığın başlangıcını yeniden oluşturacak kadar kendimize güveniyoruz. Güncel gerçekler de bunun öyle pek hayali olmadığını, insanlığın da buna ihtiyacının olduğunu gösteriyor. Bunlar ne kadar insani olduğumuzu da iyi ortaya koyduğuna göre, işler orada şahane geliştirilebilir. Bir turist bile böyle bir yaşamı büyük bir şans sayabilir. Yani hiçbiriniz, burada şu zorluklar, bu zorluklar var demesin. Dünyanın dört bir ucunu gezin görün, bazılarınız belki görmüştür, o dağlardan daha güzeli, tutkulusu, daha şanlısı yoktur. Anlamayan anlamalı, anlayanlar da anlatmalıdır.
Bütün bunlar size, ister duygu dünyanızı, ister savaşçı dünyanızı, ister bilinç dünyanızı nasıl elde edeceğinizi gösteriyor. Birbirine güvenebilecek bir birliği, işlere başlamak için bir silahı isteyebilirsiniz. Belki bazılarınızın buna gücü yetmeyebilirdi; ama hepinize bunun kazanılabileceğini, verilebileceğini de gösterdik. Bu birliğe, bu güce, bu araç gereçlere kendiliğinden ulaşmadınız. Bu, emekle bağlantılıdır ve verilmiştir. Bunun değerini bilmek size düşer. Fazlasını istemek haddini bilmemektir, emeğe saygısızlıktır. Yine kolay düşürmek, emeğe saygısızlıktır. Her şeyi yapın, ama ne fazla isteyin ne de kolay düşürün. Bu değerlerin üzerine ibadet eder gibi titremelisiniz. Bir dağ parçasına ulaşmak, yüzlere şehidin kanı pahasına olmuştur. Anı anına, dakikası dakikasına büyük sabırla, büyük sorumlulukla, yaşamımızla, mücadelemizle mümkün olmuştur. Bunun değerini bilmeyen özgürlükten anlamaz, özgürlükten anlamayan da savaşamaz.
Doğayı, onu vatan olarak görmeyi, onun halka özgürce yansıtılışını anlamalıyız. Bunun değer ve emekle, acı ve işkenceyle bağlantısını kurmalısınız. Zindanda çekilen işkenceyi, her gün inim inim inleyen halkımızı orada dağa taşa, silahınıza sindiremezseniz, tutarlı bir yurtsever olduğunuzu gösteremezsiniz. Halkımızın binlerce yıldır çektiği acıları silahınızın namlusuna sürüp savaşamazsanız, iyi bir savaşçı olduğunuzu öne süremezsiniz. Bu halkın başına gelen her şey ve ona dayatılan her türlü yokluk ve çirkinlik bir ideoloji, bir siyaset olup beyninize, silahınıza sürülmezse, yüreğinize nakşedilmezse, siz iyi bir komutan, iyi bir savaşçı olamazsınız.
Gerçekleri biraz böyle anlamanın zamandır diyorum. Bu kadar söylenenden sonra anlarsınız, anlayıp da gereklerini yerine getirirsiniz. Çünkü siz bir insansınız. Şimdi eğer bütün bunlara itiraz yok diyorsanız, o zaman ben de parti gerçeğine, ordu ve savaş gerçekliğimize ilişkin söylenenler açıktır diyorum. Bu konuda herhangi bir taktik sorun, bir çözümsüzlük asla kabul edilemez. Herhangi bir eylem, herhangi bir ilişki, herhangi bir tarzın yerine başka bir tarzın konulması asla sorun teşkil etmez. Hepsine bu anlayış içinde karşılık vermek mümkündür.
Günlerdir sizinle yaptığımız tartışmalar, düşmana olduğu kadar kendinize de doğru yaklaşmanız içindir. Sanıldığından daha fazla felsefi yaklaştık. Çünkü kendinizi ideolojik ve siyasal gerçeklikten koparmışsınız. Bunun doğal sonucu olan örgüt ve ordu gerçekliğinden kendinizi koparmanıza -bu eski, bitmiş tarzdır- fırsat vermedik, sizi onunla bütünleşmeye çağırdık. Bu büyüklüktür, büyümenin başlangıcıdır. Düşünün: Yıllardır o dağlarda kalacaksınız, bir ordu kurmayı beceremeyeceksiniz! Bu kabul edilemez. Çok önemli savaş taktikleri söz konusu olabilecekken, bunun bile dişe dokunur bir tarzda gelişmesi söz konusu olmayacak! Bu da kabul edilemez. Eğer sizin durumlarınızı normal karşılarsak, şimdiye kadar nasıl gelmişse öyle gider. Buna da hakkımız yoktur. Burada kendinizi gözden geçirir, ihtiyacınız neyse ona göre bir ayarlama yaparsınız. Bu bir görevdir, herhangi bir çabanın gereğidir ve yerinde, zamanında başarıyla sonuçlandırılır. Bunu şimdiye kadar görmemeniz, bizim ısrarlı olmamızı ve halen dayatırsanız, bin defa daha ısrarlı olmamızı getirecektir. Önderlik dediğiniz olay biraz da budur; önderlik bir tutum, bir ısrar, bir doğruyu götürme ve ondan taviz vermeme meselesidir. Bağlılık dediğiniz olay, bunu biraz görüp hakkını vermektir.
Tüm partiyi esas alanlara, özellikle de ordu gerçekliğimiz içinde her türlü savaşçı ve komuta gerçekliğine hazırım diyenlere şunu diyorum: İçine girdiğiniz dönem, düşmanın dayattığı gibi imha dönemi değildir. Onun tehlikesi bertaraf edilmiştir. Düşman şu anda derin bir krizi yaşıyor. Zaten bu, dünyaya yansımıştır. Hiç şüphesiz, bu krizin faturasını katliamlarla halkımızın başına, yine gerillanın başına ödettirmek isteyecektir. Bundan kuşku duyulmamalıdır. Can çekişen bir canavar gibi sağa sola saldıracaktır. Ama bu onun çok güçlü olduğu anlamına gelmiyor, sadece eceli gelen bir canavarın ölümü anlamına geliyor. Tabii ki sizi eline geçirirse paramparça edecektir. Nitekim vahşidir, katlediyor. Cenazelere bile nasıl vahşice yaklaştığını biliyorsunuz. Genç kızları nasıl paramparça ettiğini, çırılçıplak yapıp sokaklara, caddelere attığını biliyorsunuz. Savaş tarihinde bunun örnekleri görülmüş müdür? Ama bu düşman bunu gösterebiliyor. Cenazeden ne istiyor? Biz onun bir tek askerine bile olumsuz bir söz söylemedik, ama o bunu dayatıyor, özel savaştır diyor. Bu onun nasıl canavarlaştığını gösteriyor. Hatta bir canavar bile böyle yapmaz. Bu ancak en aşağılık sadist kişiliklerden beklenebilir. Bunu yapıyorlar, daha da yapacaklar. Tükenişi yaşayan bir düşman, hiçbir haklı gerekçesi olmayan bir savaşı yürüten bir düşman böyle yapar. Daha da yapacaktır.
Bu düşmanın siyasal durumu nedir? Bunu vurgulamaya gerek yok, her gün izliyorsunuz. Partiler, seçimler neydi, gördünüz. Bunların hepsi özel savaşın yöntemleridir. Kimi sağ, kimi soldur. Sağcısı solcusundan beter; solcusu sağcısından beterdir. Hepsi özel savaş ayarlamasıdır, buna aldanmayın. Dincisi de öyle, komünisti de öyledir; yani çıkarlarıyla birbirlerine bağlanmış bir güruhtur. Özel savaş ekonomisi, şimdi durumu biraz daha kurtarmak istiyor. Kendi halkının başına bile ne getirdiğini görüyoruz. Hiçbir ülke halkının kabul edemeyeceği bir biçimde bir günde Nisan yağmuru gibi zam yağmuru ile ne hale getirildiğini görüyoruz. Aşiret reisi bile kendi aşiretine bunu yapmaz. Bir faşist bile kendi halkına bunu yapmaz, ama onlar yapıyorlar.
Bu, düşmanın yürüttüğü özel savaşla bağlantılıdır. Zulmün ve soygunun bu kadarının olamayacağını, bu halk şimdi kendisi görüyor. Bizim bunu fazla açıklığa kavuşturmamıza da gerek yoktur. Günlük gerçekler güneş kadar herkesi yakıyor, mızrak gibi gözlerine sokuyor. Biz daha önce de bunu söylemiştik, şimdi açığa çıkıyor. Dış alanda da ne hale geldiğini, en kirli müttefiklerinin bile artık kendisini bu haliyle kabul edemeyeceğini görüyoruz. En güvendiği müttefikleri bile, “Bu işi biraz kurallarına göre yürüt. İmha ediyorsan et, ama bu kadar da baştan çıkmışlık olmaz” diyor. Evet, müttefiklerinin de tavrında bunu görmek zor değildir.
Tüm bunlar bizim açımızdan düşman gerçekliğini çok derin bir biçimde değerlendirmemizi gerekli kılıyor. Kesinlikle ne yıkılamaz ve aşılamaz gibi, ne de basite alınır gibi ele alabileceğimizi gösteriyor. O vahşetini sonuna kadar götürecektir; fakat bunun içinde de yıkılma var, çözülme var, adım adım çözülüyor, gerçeklik budur. Ekonomik ve sosyal yapıdaki çözülüş siyasal yapıya yansımıştır, siyasal tıkanıklığın kendisidir ve askeri olarak da çözülüyor.
Burada önemli olan, düşmanın askeri durumundaki çözülmedir. Sizin yapamadığınız, askeri çözülmeyi veya bunun askeri olarak da ne anlama geldiğini görmektir. Kendi askeri avantajlarınızı anlamadığınız kadar, düşmanın da askeri olarak neyi ifade ettiğini fazla kestiremiyorsunuz. Neden? Çünkü iyi bir askeri teoriniz, iyi bir halk savaşçısı teoriniz fazla gelişmiş değildir; sadece öküzün trene baktığı gibi bunlara bakılıyor. Elinizde muazzam bir askeri alan var. Kendi ordulaşmanızı, kendi askeri faaliyetinizi ve bunu kurumlaştırmanızı mümkün kılan önemli gelişmelerin içindesiniz. Aslında bu yönüyle düşmanın askeri durum değerlendirmesini biraz daha derinliğine yapma gereğiniz de var. Birçok savaş birliğini, korucuyu da devreye sokması gücünü göstermiyor; savaştaki çözümsüzlüğünü ve çözülmeyi gösteriyor. Ama bundan sonuç çıkarabilir misiniz? Özellikle tempoya ve vurucu tarza dönüştürmeyi bilecek misiniz? Bunun çok büyük bir takibi, bir arayışı içinde olabilecek misiniz?
Ne kadar yeterli ve etkili olduğunuzu belirtmeyeceğim. Çünkü iyi bir askeri çözümlemeyi yapmaktan uzaksınız. Bazı durumları görüyorsunuz. Zaten zorluklar kat be kat artıyor. En son yaşanan operasyonların bir amacı da buydu. Sözüm ona ne kadar etkili, ne kadar güçlü olduğunu göstermek istiyor. Bizi salt pasif bir savunma durumuna çekmek istiyor. Aslında bu savaşı bu denli yürüten bir ordu, bu kadar yıl içinde düzenli ordu mantığıyla başaramadığına göre, bundan sonrasında da başaramaz. Eğer biz başaramazsak yazık olur.
Kendi askeri gerçeğimizi halen anlayamamışız. Askeri teorimiz, askeri pratiğimiz düşman gerçekliğiyle nasıl iç içedir? Ondan kopartılan bir gün, ondan kopartılan bir karış toprak nedir? Saati saatine nasıl değerlendirilir? Bir düşman takibi olmazsa gerileyen nedir, ilerleyen nedir, biz nereden nereye geldik, o nereden nereye geldi? Bunu hem tarih içinde hem de parti öncülüğümüzdeki savaş süresince yoğun bir değerlendirmeye tabii tutmazsanız, taktik sorunlara ve pratik gelişmelere hakkıyla cevap veremezsiniz.
Sizin durumunuz düşmanın durumundan daha vahimdir. Vahim derken, tabloyu biraz umutsuz göstermek için değil, önemli bir gelişmeyi görememe ve başarıyı yakalayamama açısından belirtiyorum. Yoksa öyle imha olacak, yaşayamayacak durumda değilsiniz. Bunu doğru anlayalım. Eğer böyle devam ederseniz, yüksek bir askeri anlayış, onun mutlak orduya dönüşümü, savaş tarzına ve taktiğe yansıtılışı olmazsa, bu halinizle ancak biraz yaşayabilirsiniz. Bazılarınız çok, bazılarınız az yaşayabilir, ama bundan da başarı bekleyemezsiniz.
Sizin gibi askeri bir işe el atmadım veya sizin gibi somut sıcak durumlar içinde değilim. Cephe gerisinden biraz destek sunmaya çalışıyorum. Ama buna rağmen, eğer ben bugün onun gereğini duyuyorsam, sizin önünüzde göremediğinizi buradan görebiliyorsam, işlerin ne kadar önemli olduğunu anlatmak içindir. Askeri sorunlara sizin gibi kafa patlatacak durumda değilim. Bu benim görevim değildir; hele hele günlük taktikleri belirlemek, benim görevim hiç değildir. Bu sizin görevinizdir. Ama sizden daha fazla bazı yanlışları buradan görüyorsam, işlerin geliştirilmesine ilişkin anlayış düzeyinde, hatta pratikte de daha fazlasına yol açabiliyorsam, sizin kendi durumunuzu anlamanız gerekir. Bir asker olarak, hele bir komutan olarak ne kadar yetmezlik içinde olduğunuzu, görevinizin ne olması gerektiğini bilmeniz gerekir.
Bir asker olarak, hele bir kurucu kadro olarak, kurmay olarak -ki çoğunuzun durumu biraz böyledir- düşman gerçekliği kadar kendinizi de, askeri gerçekliğinizi de görmeniz gerekiyor. Şunun için belirtiyorum: Aylardır kendi birimini çalıştırmayanlar, eğitmeyenler, moralinden tutalım eğitimine kadar birçok hususta yoksul bırakanlar var. Çok rahat düşürülebilecek bazı hedefler var, ama bunun üzerine yürüyemeyenler var. Bir de hedeflerin üzerine körcesine yürüyenler var. Bu da işin diğer garip bir tarafıdır. Bunların askerlikle bir ilgisi yoktur. Olgun olmama, iticilik, yoldaşlık ruhunun derinliğine yaşatılmaması var. Bütün bunların kişilikle, Önderlikle, halk kurutuluş militanlığıyla, hele hele askeri yaşamla hiçbir ilgisi yoktur.
Sizin tümüyle ileri sürdüğünüz gerçekler, “Biz isyan topluluğuyuz, kin öfkeyle hareket ederiz” temelindedir. Halk savaşında bunlara yer yoktur. Tarih boyunca hep böyle hareket ettik ve hep kaybettik. Sizin kişiliğinizi bu yönüyle anlamak veya bir de bizden böyle olsun demek, bin yıllık bitiş tarihini tekrarlamaktır. Doğrusu biraz bizim ortaya koyduğumuz tarzdır. Sanıyorum bunun için de yeterince materyal sunuldu. Kendi yaşamımızı size sunduk. Hiç kimse kendini övmüyor. Ama bu olanaklardan sonra herhalde bir şeyler yapabilirsiniz. Uzun vadeli savaşla bağlantısını kurarak yaşamınızı yürütebilirsiniz. Sizden istenilen budur. Zaten cesursunuz, fedakârsınız, ama onu askerliğe ve savaşı geliştirmeye dönüştüremiyorsunuz. Biz kendinize layık olmanızı istiyoruz.
Düşmanın askeri gerçeği hem çözümsüzlüktedir, hem de çözülüyor. Biz de önemli bir inşayla karşı karşıya bulunmaktayız. Nasıl asker olunurdan tutalım nasıl bir kurmay olunur? Birlik nasıl oluşturulur, nasıl sevk edilir, nasıl harekete geçirilir? Eylemin en anlamlısı, planlısı, sonuç alıcısı nasıl düzenlenir? Bununla karşı karşıyasınız. Bu da düşünce istiyor, yaklaşım istiyor, amansız bir pratik çaba istiyor, ciddiyet ve disiplin istiyor. Bunlar olmadan bu aşamayı atlatamazsınız. Başkalarına da, bana da atlattıramazsınız. Atlattırmak isterseniz, ben de bu aşamayı size atlattırmaya çalışırım. Çünkü görev görevdir, ona soyunmuş olan, eğer bu aşamaya karşılık verirse başarır. Siz de aşamayı başarıyla aşmış olursunuz. Askerileşmek, ordulaşmak açısından olanaklar buna elveriyor. Düşmanın olası bütün operasyonları da bizim için mükemmel bir ordulaşmaya zemin teşkil ediyor. Zaten ordulaşmayı savaşarak geliştirebiliriz. Kişilikler kendini savaşla kanıtlayarak gelişebilirler. Başka türlüsü de mümkün değildir.
Bu açıdan bu operasyonları ve daha ağır geliştirilecek olanı bile gelişmeler önünde ciddi bir engel olarak görmüyorum. Tam tersine, gelişmeleri bu operasyonlara dayandırarak geliştirirsek, bu en sağlıklısı, zafer için en teminatlısı ve en gerçekçisi olur. Sizin de bu operasyonlar süresince ordulaşmayı bütün yönleriyle geliştirmeniz zor değildir. Hatta yaman bir ordulaşma böylesine pratikler içinde ortaya çıkar. Bizim burada ordulaşmayı fazla geliştiremeyişimizin anlaşılır nedenleri var, ama sizin orada geliştiremeyişinizin hiçbir anlaşılır nedeni yoktur. Yakıcı ateş içinde insan çelikleşir. Eğer komutanız diyorsanız, siz de savaşçınızı bu savaş potası içinde döversiniz, geliştirir ve yenilmez kılarsınız.
O halde mükemmel bir ordulaşma ve savaşma fırsatı var. Bütün eyaletlere yeterince güç ulaştırılmıştır, hatta ülke bölgelere kadar parsellenmiştir. Etki sahamız olmayan bir karış toprak bile yoktur. Bu bir halk savaşı için mükemmel bir başlangıçtır. Düşünün, her yerde gerilla çekirdekleri var ve bu kendini büyütmenin bütün sınırlarına gelip dayanmıştır. Temel kitle bağlantıları, mükemmel coğrafyası var; araç gereç donanımı, tecrübesi, güveni var. Partisi, partisinin öncülüğü var. Bu da bir büyüme için, bir hamle yapma için, büyük bir savaş kampanyası için her şey var demektir. Şimdi binlerce mevzimiz var. Artık sayımız yüzlerce değil binlercedir, karargâh olarak ifade edebileceğimiz bir mevzi durumuna ulaşmıştır. Bir halk savaşı için ne gerekiyorsa o var. Büyüme ve yetkinleşme sorunlarına tümüyle karşılık verebilecek durumdayız. Sayıyı hızla tırmandırabilirsiniz. Dünyayı bile alt edebilecek kadar sayıya ulaşmak işten bile değildir. Araziyi tutabilirsiniz. Bir ordunun bile tutamayacağı alanlar, dağlar var. Böyle yüzlerce mevzi var. Bir dağımız bile bugün bir orduya bedeldir. Böyle binlerce dağ tutulmuştur. Tabii ki hakkını vereceksin ki başarıyı sağlayasın. Başarı kendiliğinden olmaz, bunu görmek gerekiyor. Orada bunu görmek sizin işinizdir. Etrafınızda insanlar katlediliyor, bunu önlemenin yolunu düşünebiliyor musunuz? Birlikleriniz biraz zayıftır; onu yetiştirmek, bu işte ben varım diyene düşer.
Düşünmek, sizin şimdiye kadar yaklaştığınız gibi, armut piş ağzıma düş biçiminde olmaz. Bu mümkün değildir. Her şey karış karış tırnakla sökülüp elde edilmezse, emeğin değerini takdir edebilir misiniz? Savaş emeğinin değerini takdir edebilir misiniz? Edemezseniz komutan olabilir misiniz? Olamayacağınız açıktır. Bütün bunlardan çıkarılacak sonuçlar var. Mükemmel bir halk savaşı başlangıcına ulaştık. Şimdiye kadar olan biteni iyi bir başlangıç olarak değerlendirebiliriz. Savaşın ülkenin her tarafına yayılması, bir ordunun başarısına bağlıdır. Bu konuda gereken mevziler tutulmuştur. Temel çekirdekleri yerleştirmek açısından yeterlilik sınırlarını aşmışsa gerisi büyümedir, kaliteli eylemlerdir, savaşın düzeyini ve biçimini geliştirmedir. O da biraz komutana veya “Bu işte ben varım ve geliştirmeye adayım” diyene düşer. Bir dağı, bir alanı ilerletmek bize, sıradan bir savaşçıya ve halka değil, o işin sorumlusuna veya komutana düşer. Komutan dediğin, bu başlangıcı sağlam ele alıp yürümeyi bilen, ilerletmeyi bilen kişidir. İlla komutanlıktan bahsedecekseniz, kendinizi buna layık görmek istiyorsanız, bu gelişmeyi göstermek zorundasınız. Bu aşamanın sorunlarına cevap verecek kişiliğe ulaştığınızda siz komutansınız.
Dolayısıyla ordulaşmada ve onun her türlü savaş biçiminin geliştirilmesinde engel görmüyorum. Olsa olsa komuta engeli olabilir, komutayla oynayan kişi engel olabilir veya komuta rolünü oynamayan, onun çabasını, düşünce gücünü, örgütlülük ve eğitim gücünü gösteremeyen kişi komutanlıkla oynar. Tabii böyle bir oynama da oldu mu, hazır bir zaferin içinde de olsak, gerisin geriye kaybederiz. Bu konuda da hiç kimse ne bizi ne de kendisini yanıltmalıdır.
Taktik düzenleme komutanın işidir; taktiğe göre örgüt, taktiğe göre birlik, taktiğe göre hareketlilik, taktiğe göre vuruş, taktiğe göre savunma, taktiğe göre pusu ve her türlü taktiği sergilemek komutanın işidir. Bu işte yirmi dört saat komutanlık yapanın işidir. Nereye, nasıl gidilir? Nereden, nasıl çıkılır? Akşam ne yapılır? Bir takımla ne yapılır? Silahla veya silahsız ne yapılır, eylem anında ne yapılır? Eylem sonrasında, eylem öncesinde ne yapılır? Bunu tabii ki kendine hakim bir komutan belirler. İyi belirleyen amansız sonuç alır. Onu ağa gibi ben belirleyemem. “Şöyle yaşarım, böyle de yaşarım” diyen, sonradan ya düşmanın darbeleri ya da bizim darbelerimiz altında ezilip gider. Kürdistan gerçeğinde eski kafayla yaşamak, yer bulmak mümkün değildir. Bu konuda akıllı olalım.
Bu böyledir diye kimseye eşsiz bir destan yaz diye dayatmada bulunmuyoruz. Sadece kazanımların, başlangıcın düzeyini ve bundan sonra devrimci emekle, ordulaşma çabasıyla sergilenmesi gerekenin ne olması gerektiğini, buna talip olanın nasıl olması gerektiğini belirtiyoruz. Düzenleme sizin işinizdir. Konferanslar yaptınız, birçok görev belirlediniz. Ben ona müdahalede bulunacak durumda değilim, o sizin işinizdir. Yine birçok plan geliştirdiniz. Talimat, perspektif, yönetmelik geliştiriyorsunuz, daha da geliştirebilirsiniz. Değerlendirmelerimizden de yararlanarak birçok ayrıntıya ilişkin talimatlar geliştirilebilir, yeni görevlendirmeler olabilir. Bunlar hep sizin işinizdir, yaratmanız gereken işlerdir. Hareket tarzlarınızı günbegün değiştiriyor, geliştiriyorsunuz.
Her zaman belirttiğim gibi, yirmi dört saatlik, hatta saatlik durumlar değerlendirilerek taktik tersine de çevrilebilir. Mutlak bir taktiğe saplanma olmaz. Yirmi dört saatte tersine de değişebilir, kesinleştirilir de, hatta temel taktik tutum haline de getirilebilir. Bu konuda büyük bir maharet ‘savaşta gelişmek istiyorum, ilerlemek istiyorum’ diyenin kişiliğinden beklenir. Onlar yaparsa iyi bir komutan olabilirler. Kendiliğinden komutanlık, kör inatla, kör dayatmayla komutanlık olmaz. Hele gelişen bir PKK çizgisinde böyle bir komutanlık söz konusu olamaz. Bastırarak, dayatarak, sağa sola çekiştirerek, başkalarının emeğine ucuz kurularak, kafayı çalıştırmayarak hiç kimse komutan olacağını sanmasın.
Bütün bunlar işlerin nasılına ilişkin sorulara yeterince cevap veriyor. Tecrübeleriniz bunun için yeterlidir. Olanaklarınız bundan sonraki işleri düzenlemeye yeterlidir. Size artık güvenmek veya bu işlerin başarılı gelişmesini size bırakmak gerekir. Gerçi şimdiye kadar da size bıraktığımızı sanıyorduk. Bu sandığımız gerçekleşmedi veya gelişmeler çok sınırlı kaldı, ama bundan sonra yine inanmak isteriz. Bunca gelişmelerden sonra kendimize, bu yıla ve bu son sürece müthiş yükleniyoruz. Sanıyorum bu sonuç alacaktır, hatta şimdiden sonuç alıyor bile.
Avrupa gibi bir alanda, bizim ulus olarak bütünüyle tükenip gitmemizi, başımızı bir daha kaldırmamamızı isteyenlere nasıl başkaldırdık? O son derece kahraman iki değerli kızın (Bedriye Taş-Ronahi, Nilgün Yıldırım-Berivan) Newroz’daki şahadetini düşünelim. Bunlar Avrupa’da büyümüşler, ama PKK çözümlemelerini ve özgürlük anlayışını biraz özümsüyorlar; kendilerini düşmanın yakmasına bile fırsat vermeden kendilerini yakıp meşale halinde tutarak, söndürülmemeleri için de bütün tedbirleri alarak şahadete ulaşıp bir halkı böylesine ayağa kaldırıyorlarsa, bu PKK’nin vardığı düzeyi gösterir. PKK’nin özgürlük düzeyini, cesaret düzeyini gösterir. Avrupa’daki halkımız ayağa kalkıyorsa, üçüncü kuşak gençliği bile PKK’yi böyle anlıyorsa, bu diğerlerinin de ne yapması gerektiğini oldukça ortaya çıkarıyor. Her türlü katliam denemesinden geçen halkımızın da öyle kolay boyun eğmeyeceği kanıtlanmıştır. Gerillayla o dağlarda neler yapamaz! Bu sorulara da siz cevap vereceksiniz. Nasıl olur gibi bir kargaşa içine girmenin anlamı var mı? Yine bütün bunlara rağmen, kimse kolay başarı sağlanır diye düşünmesin. Ucuz başarı da vaat etmiyoruz. Fakat direndik, dayandık, büyük bir sabırla buraya kadar geldik.
Tabii bundan sonra da gelişmeler kaçınılmazdır. Yine şahadetler olacaktır. Fazlasıyla şehit vereceğiz. Ama bütün bunlar eğer kazanma yolundaysa, gereken yapıldıktan sonra veriliyorsa, bizim için kabul edilebilir. Yanılgıya, hele hele gaflete asla düşmek istemiyoruz, hiçbirinizin düşmesini de istemiyoruz. Oldukça kazanmaya doğru geldiğimiz bu günleri geriye götürmeye hiç mi hiç rıza göstermek istemiyoruz. Hiçbir gerekçeyle, hiçbir kişiliğin kendini dayatmasıyla asla gelişmenin bir karış bile gerisine düşmesini kabul edemeyiz. Tekrar söylüyorum: İdeolojik ve siyasal düzeyimizden tutalım, pratik-örgütsel düzeye kadar kazanılıp gelinen aşamayı görmemek, onun gerisinde seyretmek kabul görmez. Parti demek, en yüce, en zirvede seyretmeyi bilmek demektir. Parti buna ulaşmıştır, bu artık saygıyla karşılanmalıdır. Dost düşman bile buna saygı duyuyorsa, militanların hayli hayli duyması kaçınılmazdır.
Savaş önümüzdeki yıl nasıl gelişebilir? Nasıl gelişirse gelişsin, biz kendi temel yaklaşımlarımızı böyle geliştirip savaşa girdikten sonra, savaş ister çok ister az şiddetli geçsin, ister şu kadar ister bu kadar kayıp olsun kabulümüzdür. Yeter ki gerekli olana sonuna kadar karşılık verilsin. Kimse mutlak zafer diye bir şey de istemiyor. Ama bütün olanaklar, olasılıklar göz önüne getirildiğinde diyoruz ki, önemli başarılar bizi bekliyor. Haklıyız, bu temelde doğru değerlendirmelerin sahibiyiz. Her hazırlığımız da her insanoğlundan en üst düzeyde başarı bekleyebilecek düzeydedir ve sonuç gelişmedir. Bunun nasıl yansıyacağını, üç ayın, altı ayın nasıl geçeceğini günlük gelişmeler, çalışmalar belirler. Eğer güne çok güçlü yüklenirsek, altı ayda kazanacağımızı bir günde de kazanabiliriz veya altı ayda kazandığımızı kötü bir yönetimle bir günde de kaybedebiliriz. Bu da taktiğin bir sonucudur. İhanet eden veya görevlerine çok yanlış yaklaşan bir komutan bir bölgeyi bir günde düşürebilir. Ama çok iyi takip eden, çok ısrarlı olan birisi de, gerçekten bir altı ayda yılların kayıplarını da telafi ettirebilir veya şimdiye kadar kazanamadığını kazanabilir. Bütün bunlar mümkündür. Yıllarca, hatta yüz yıllarca kaybedileni de insan bu dönemde elde edebilir, parti tarihimiz boyunca yapılanı da bu önümüzdeki aylara sığdırabilir.
Tersi de söz konusudur. Düşmanın şiddetli yüklenimini, düzeyini eğer iyi değerlendiremezseniz ve gerekeni yapamazsanız kaybedersiniz. Yirmi yıldır kazandığınızı size kaybettirebilir. Belki bazıları, “Bütün partiye kaybettiremez, partiyi bütünüyle kaybetmek mümkün değil” diyebilir. Öyledir, ama bu senin sayende olmayacaktır. Sana kalsa, senin bölgene kalsa, partiye mutlak anlamda kaybettirilmişti. Bu anlamda sen her şeyi kaybettiriyorsun. Parti tabii ki kaybetmeyecektir, ama sen mutlak anlamda kaybediyorsun. Genelin kaybetmemesi, senin kaybetmediğini göstermez. Aslında alanlarınızda biraz da bu var. Partinin kaybetmemesini, kendinizin kaybetmemesi olarak değerlendiremezsiniz. Bu doğru değildir. Parti genelde kaybetmemenin bütün tedbirini almıştır. Halk zaten kaybetmez, o düzeyi yakalamıştır. Ama bu senin birçok değerin canına okuduğunu, birçok bölgeyi çoktan düşürdüğünü, eğer tamamen düşmemişse, bunun da parti sayesinde olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Her militan bir de bu yönüyle kendine doğru bakmalı; ‘kaybettiriyor muyum, kazandırıyor muyum’ biçiminde bir değerlendirmeyi anı anına yapabilmelidir. Böyle yaparsa, bütün bu işlerde verilen kayıpların bir anlamı olur ve bundan sonuç çıkarılır. Kayıplar kazanca dönüştürülür, kazançlar daha da büyütülür. Bütün bunlar da belirlediğimiz çerçevede yüzyılların, parti tarihinin bütün kazanımlarını aşabilecek bir kazanmaya da dönüştürebilir.
Bütün eyaletlere ilişkin yaptığım konuşmaları tekrarlamayacağım. Sanırım tek tek ve bölgeler düzeyinde de konuşuldu, bazı ipuçları verildi. Günlük taktiğe ilişkin de temel tutumlar aslında belirlendi. Alanlara nasıl yükleneceğiniz konusunda, Serhat’tan tutalım Binboğa’ya, Binboğa’dan tutalım Zagroslara kadar, Cudi’den tutalım Amanoslara kadar genel bir çerçeve çizilmiştir. Belirttiğim gibi temel başlangıçlar için de olanaklar serpiştirilmiştir. Düşman da kendi hazırlığını yapmıştır. Ekonomik krizle de bu savaşın bilançosunu halka nasıl dayatmak istiyor? Bunun intikamını bizden nasıl çıkarmak istiyor? Bunlar da gösterilmiştir.
Geriye ölüm nereden gelirse gelsin karşılayacağız diyoruz. Eğer her savaşçımız, her militanımız durumu böyle değerlendiriyorsa, biz ne olursa olsun, fazla itiraz etmeyeceğiz. Bizim itirazımız, her zaman belirttiğimiz gibi kendi gerçekliğimizle alay etmek, çok rahatlıkla ülkeye girilebilecekken durumları ve süreçleri görmemek, yandan sıyırmak, teğet geçmek, aldatmak, aldanmaktır. Bunu kesinlikle bertaraf ediyoruz. Bütün itirazımız, bu tutumların şu veya bu biçimde gösterilmesinedir. Onu da artık kesinlikle aşmak durumunda olduğumuzu ve artık son verilmesi gerektiğini belirtiyorum. Bunların tümü anlaşılmışsa ve pratikte gerekleri aşağı yukarı böyle belirlenen bir çerçevede yerine getirilirse, biz sağlam bir konumdayız demektir.
Bu baharın tazeliği kadar, taze bir başlangıç halindeyiz. Umutlarımızın, tutkularımızın büyüklüğünü pratikte anbean gerçekleştirebilecek kadar şanslıyız. Böyle şanslı ve umutlu olanların da yaşamı bir başarıdır. El atacakları her mesele, sonuçta başarıya götürür. Dökecekleri bir damla kan, verecekleri şahadetler de sadece ve sadece başarıyı biraz daha yakınlaştırır. Bunun tersi belirttiğim gibi baş aşağı gidişe götürür. Biz bunu önlemek istiyoruz. Görülüyor ki, bütün savaşanlarımız parti, ordu ve cephe sahalarında oldukça iddialıdır ve şanslı bir dönemi kendimize yakıştırmalıyız. Çektiğimiz zorluklar pahasına da olsa, bunca şehidin anısına bağlılığın bir gereği de olsa, yine halkımızın bize bağlılığının bir sonucu da olsa, bu şanslı dönemi yakalamış bulunuyoruz. Gerisi, gerçekten sizlere düşüyor. Özellikle gerilla ordulaşması ve savaşımında yer alanlara düşüyor. Bir tek kişinin tek bir damla kanı bile doğru hesaplanarak dökülmelidir. Bir yaşamı değil, bir günü değil, bir tek nefesi bile düşünülerek an’a yüklenilmelidir. Kendini böyle sürece yayan bir parti, hele on binleri aşan bir ordu gücü sonuç alabilecektir.
Bir kez daha bu değerlendirmeler ışığında durumlarınızı gözden geçirin. Nihai hazırlıklarınızı, eylemliliklerinizi gözden geçirin. Eksiklikleri de var, yanlışlıkları da var. Onları da çözmeye çalışın. Karış karış değerlendirilmesi gereken coğrafya ve kitle ilişkileri, yaz ve kış hazırlıkları şimdiden planlanmalıdır. Bir yıl sonrasını da düşünüyoruz, geçmiş yılı da düşünüyoruz. Bizim öyle planlanmayacak, planlanıp da gerekleri karşılanmayacak bir durumumuz da yoktur. Bunu, bütün ülkemizi ve ülkemizin cephe gerilerini de sağlama alacak durumdayız. Ülkemizin dört tarafı eskiden bizim imhamız için çalışırdı, şimdi ise cephe gerimizdir. Uluslararası alan da bir geri cephedir. Bu başarılmıştır. Dağlarımız terk edilmiş sahalardı, şimdi yaşamın çekici güneşidir. Daha fazlası ne olabilir? Bir kurtuluş için her şey olgun değil mi? Başarı olabilir, başarı için başarı üstüne başarı olabilir. O da kendi elinizdedir.
Bunu söylerken, ne kimse zorlukları abartarak altından çıkılamayacak gibi göstermeli ne de fazla rehavete kapılmalıdır. İmkânlarımız sınırlıdır, fakat yine de küçümsenmeyecek işler yapılıyor. Her zaman belirttiğim gibi, yaşadıkça bu işte gerilemeye fırsat vermeyeceğimiz bilinir. Kendi yaşamımdan sorumluyum. Bu sürdükçe hiçbir alanda, hiç kimse eskisinden daha geri bir durumu dayatamaz, dayatıp da sonuç alamaz. Bu, düşman için böyledir, dostlar için böyledir, sizin için böyledir. Bu işlerin başında nasıl olduğumuzu, nasıl yürüttüğümüzü biliyorsunuz. İnsana özgü olanı, insana layık olanı da esas aldığımız kesindir. Şimdiye kadar ki gelişmeler, gerçekleşmeler bunun böyle olduğunu göstermiştir. Bunu anlamanız gerektiğini tekrar vurguluyorum.
Tarihi anlamda, ulusal, siyasal ve sosyal içerikleriyle bir Önderlik tarzı kurumlaştırılmaya çalışılıyor. Ben bunu şahsım adına, sülalem adına geliştirmiyorum. Bir halk adına, biraz da insanlık için özen gösterdiğimin farkındayım. Kurumlaşma gelişiyor, yavaş yavaş buna uygun kişilikler de gelişiyor. Temel özellikler halka mal olmuştur. Bağlılık kişiye değildir, bu temeldedir. Hatta bağlılığın bana olup olmaması da önemli değildir, önemli olan tarihsel bir kurum olmasıdır. Bu da biraz ilerliyor ve bunu da derinleştireceğim. Mümkün oldukça da kişi olarak değerlendirmeye, temsil etmeye çalışırım. Bunun ne anlama geldiğini anlamanız gerekir.
Bir önderlik, boşuna kendine önderliğim demez. Şu veya bu kişinin keyfine göre de, ahbap çavuşluğuna göre de kendine önderliğim demez. Biraz tarihi bilir, insani gerekleri bilir, ne yaptığını bilir. Son derece objektiftir. İdeolojiyi esas aldığı gibi politikanın da en incesini bilir. Pratiğin de nasıl bir çaba ve emekle bağlantılı geliştiğini bilir. Biz de bunları bilerek hakkını vermeye çalışıyoruz. Herhalde bu konuda da doğru yaklaşımı, bağlılığı, güç alıp vermeyi bundan sonra yeterince ve doğrulara oldukça yakın bir biçimde yaparsınız.
Biz de aslında size, başta şehitler olmak üzere, halkımızın bu ilgisine layık olmaya çalışıyoruz. Ama bir kurum olunduğunu, biraz da tarihin bazı zorunlu ihtiyaçlarına cevap vermek durumunda olduğumuzu da biliyoruz. Kişinin hatırı için, sizlerin hatırınız için de devrim yapmıyorum. Bunu da gösteriyoruz. Esas olan da budur. Ama yine de tarihi işler tarih içindir; ulusal işler ulus içindir. Bir gün içinde olmayabilir. Eğer bütün bunlar böyleyse, Önderlik olayını da biraz anlamalısınız. Anladığınızda da kesin gerekli büyüklüğe de ulaşırsınız. Emredilen büyüklük neyse, herhangi bir iş için büyüklük neyse, bir kurum ne istiyorsa, onu oluşturup içini doldurabilirsiniz. Önderlik gerçeği de her zamankinden daha fazla büyüme sağlamıştır, ilerleme sağlamıştır, başarı sağlamıştır. Bu, sizin büyümenizdir. Layıkıyla karşılık verirseniz, her sahanın önderlik gerçeğini temsil edersiniz.
Biz tekrar bu temelde bu yaşam dolu, oldukça başarıya yakın günlere hakkını vereceğinizi, kaybettikleriniz neyse onu kazanabileceğinizi, çirkinlik adına ne varsa onu güzelleştirebileceğinizi, kötülük adına ne varsa onu söküp iyileştirebileceğinizi belirtiyoruz, buna inanıyoruz. Bu temelde çabalarınızın da size layık olanı size kazandıracağını söylüyoruz. Selamlarımız bu temeldedir, sevgilerimiz bu temeldedir. Hepinize bu mücadele yılını tekrar üstün başarılarla ve bizzat her birinizin biraz da tarihimizin de emrettiği gibi, sizlerin de kanıtlamak istediğiniz başarıların sizin için olmasını diliyoruz. Tekrar selam ve sevgilerimizi sunuyoruz.
9 Nisan 1994
Parti Önderliği
- Ayrıntılar
Kürtler artık kara delikler tarafında yutulup yok edilecek basit birer enerji parçacıkları değildirler. Her gerçek Kürt insanı güneşten birer parça olmuştur ve ondan yansıdıkları, geldikleri gibi tekrar ona doğru akarlar. Kendine gelmiş ve gelmekte olan Kürt insanı güneşe doğru aktıkça daha da parladığını ve sonsuza dek varlığını aydınlığa kavuşturduğunu bilir. Bu bilinçte olan Kürtler bundan sonra karanlığı çağrıştıracak veya karanlığı geri getirecek her hangi bir dayatmayı asla kabul etmez ve gerekirse bu uğurda canını vermekten hiç çekinmez. Artık bir gelenek haline gelen Amara yürüyüşü her hangi bir yürüyüş değildir. Tarihte çokça örneği olan herhangi bir haç ziyareti veya bir ermişin dergâhına varma merasimi de değildir. Öğle toplumun daha fazla tüketime kışkırtıldığı herhangi bir doğum gününü kutlama şekli de değildir. Bu Kürt insanının kendi önderliği şahsında hayata duyduğu büyük anlam, varlığıyla ulaşılan büyük sevinç, özgürlük bilinci ve eylemidir. Amara’ya giden her insan, güneşin ışığıyla yıkanmaya, arınmaya, özüne kavuşmaya gittiğini, orada kötülüklerinden arınmaya, halkını, dolayısıyla kendini sevmeye onurlanmaya gittiğini çok iyi bilir. Çünkü orada insanlık, özgürlük, dolayısıyla kendisi tohumlanmış, filizlenmiş ve meyve verir çağa gelmiştir. Bunu tatmaya, tadında kendine gelmeye, kendisi olmaya gitmenin önünde hangi güç durabilir?
Bir kere Kürt halkı bir önderlik sahibi olmanın ne anlama geldiğini çok iyi öğrenmiştir. Onlarca, yüzlerce, hatta binlerce yıl önderliksiz yaşamanın acısını onun kadar duyan başka bir halk daha yoktur çünkü ya da olsa da çok azdır. Tarihin en köklü halkı ve kültürü olduğu halde binlerce yıl önderliksiz kalmış, çıkan dürüst önderliklerin pek çoğu kısa sürede tasfiye edilmiş, dolayısıyla bu kişilikler ona gerektiği gibi önderlik edememiş, öngörülen menzile ulaştıramamıştır. Geriye önderlik diye ortaya çıkan maskeli, sahte, hain kişiliklerin kendi şahsi, ailevi çıkarlarıyla ortaya çıkanları kalmışlardır ki, bunların da kendi nazarındaki yeri çoktan netleşmiş, anlaşılmış bulunmaktadır. Hala önder, siyasetçi, aydın diye ortaya çıkan, ama kendilerini en ucuz şekilde düşmanına pazarlayan, kendi katilinin sevdalısı bu tür kişiliklere öfkeyle, nefretle, tiksintiyle bakmakta, hatta onlara duydukları öfkenin etkisiyle kendi gerçek anlamı olan önderliğiyle daha fazla bütünleşmektedir.
Bu günkü Amara yürüyüşü, kendine verilen değerin, ulaşılan anlamın, varlığıyla duyulan sevincin ve özgürlük aşkının yürüyüşüdür. Kürt insanı, bu gün hayata gözlerini açmış olmanın, kendisi için hazırlanmış kötü kadere merhaba demek, ona razı olmak, buyun eğmek olmadığını, böyle sürüp gelen kaderi yenmenin nasıl mümkün olduğunu ve daha da olabileceğini bütün bilinci, heyecanı ve kuvvetiyle göstermektedir. Bu öylesine bir heyecan ve bilinçtir ki karşısında, ne kendini bilmez ve tarihin gücünden haberi olmayan son derece saygısız o içişleri bakanının yayınladığı yasaklama genelgesi, ne de yarın tarihin lanetle anacağı malum hükümetin veya hükümet üyelerinin engelleme çabası asla kar etmez. Bu halk bildiği gibi güneşine doğru akmaya devam edecek, kendi doğum gününü dilediği gibi dilediği şekilde kutlayacaktır. Bu kutlamayı Amara yürüyüşüyle gerçekleştireceği gibi, oraya ulaşma imkânının olmadığı her yerde de gerçekleştirecek, önderliğinin asla yalnız olmadığını, olmayacağını bin bir çeşit kutlamayla gösterecektir. Ama sadece bu günle de sınırlı kalmayacak, önderliğinin özgürlüğü için bu kutlamayı bundan böyle gelecek her günün özgürlük eylemine dönüştürecektir. Bütün bir yıla yayılacak şekilde bundan böyle önümüzdeki her gün bir eylem günüdür. Kürt insanı kendi önderliğine duyduğu bağlılığı her gün gerçekleştireceği eylemliliklerle gösterecektir. Tıpkı geride bıraktığımız Newroz’da yaptığı gibi. Yapılacaksa bir kutlama ancak böyle anlam kazanabilir. Gelecekse özgürlük ancak böyle ve daha fazlasını yaparak gelebilir. Ve biliyoruz ki, bunun bilincinde olmayan Kürt yoktur artık. Kürtler Güneşten geldikleri gibi güneşe doğru gitmeyi de bilecek, ışılanacak, parlayacak, daha fazla aydınlanacak kendi özgürlüğünü, dolayısıyla önderliğinin özgürlüğünü gerçekleştirene kadar tek bir gün dahi yerinde rahat durmayacaktır.
Selam olsun Güneşe doğru akanlara ve Güneşten bir parça olanlara.
Selam olsun yüreği özgürlük ateşiyle dolu olanlara.
Selam olsun kendi doğum gününe gerçek anlamı verenlere ve ona göre davrananlara.
Işık olun, kutlu olun, özgür olun.
Doğum gününüz kutlu olsun.
Sabri Tolhıldan
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
8 Nisan günü Mardin'in Nusaybin, Midya ile Ömerli ilçeleri arasında bulunan Sada alanına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından gözetleme ve pusulama şeklinde bir operasyon başlatılmıştır. Alandaki operasyon halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Dürüst ya da dürüstlük üzerine son zamanda çok şey söylenir oldu. Dürüst olun sözlerini çok duyar olduk.
Sahiden nedir dürüst olmak ya da dürüstlük? :
Dürüst kelimesini sözlükler farsça olduğunu ve bir sıfat olarak: “Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu” manasında kullanıldığını belirtiyor.
Yine mecazi anlamda ise:”Doğru, yanlışsız” olan için sarf edildiği belirtiliyor.
Dürüstlüğü ise dolaysız olarak “doğruluk” olarak tarif ediyor sözlükler.
“Dürüst ol dürüst,” “dürüst iseler görüşürüz,” “dürüst değilsiniz” gibi cümleleri en çok Akepe’nin başındaki zat kullanıyor. Ve sadece bu kelimeyi kullanmakla yetinmiyor inanılmaz ölçüde hakaret yağdırıyor.
Şimdi meseleye çok derine girmeden birkaç soru sorarak Akepe’nin başındaki bu zatın ne kadar dürüst olup olmadığını test edebiliriz. Ve ardından da neden bu kadar dürüstlük edebiyatı yaptığına dönük görüşümüzü ekleyebiliriz.
Akepe’nin başındaki zat Kürtleri kardeş gördüğünü söylüyor ancak günlük olarak Kürtleri katlediyor.
Akepe’nin başındaki zat Müslüman olduğunu söylüyor ancak koyu bir Türkçü milliyetçiden daha koyu bir milliyetçilik yapıyor.
Kardeşlikten dem vuruyor ancak her gün silah peşinden koşuyor.
Herkese taşeron diyor ancak ABD’yle ilişkilerin çok ileri düzeyde iyi olduğunu söylüyor ve de her türlü konuda desteklendiklerini dile getiriyor.
Din kardeşliği diyor ancak Alevilerin cem evlerini ve inançlarını küçümsüyor.
Yaratılanı yaratandan dolayı sevdiğini söylüyor ancak yaratılanları katledenleri günlük olarak kutluyor.
Kaderin Allahın elinde olduğunu her dakika söylüyor ancak katleden silahlarla günlük olarak Kürtleri bombalıyor.
Cennetin anaların ayakları altında olduğunu söylüyor ancak birilerine de ananı da al git diyor.
Analar ağlamasın sözlerini sarf etmeye sarf ediyor ancak “kadın da olsa çocuk da olsalar güvenlik güçlerimiz gerekeni yapacaktır” diyor.
İşkenceye sıfır tolerans diyor ancak dünyada en çok gaz kullanan polise daha fazla gaz almak için özel fon ayırıyor.
Kadın ayrımcılığına karşıdır ancak hiçbir zaman olmadığı kadar kadın cinayetleri kendi döneminde yaşanıyor.
Demokrasi diyor ancak kim ona hafiften bir eleştiri yapmış ise basınıyla polisiyle teşhir ve tecrit ederek yerin dibine batırıyor.
Güçler ayrılığı ve bağımsızlığı diyor ancak tüm güçlere bir talimatla istediğini yaptırıyor.
Yukarıda dürüst ya da dürüstlük kelimelerini: “Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu ve doğruluk” peşinden olarak ele almıştık. Ancak Akepe’nin başındaki zatın söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmadığını yukarıdaki birkaç örnekle gördük. Yani demek oluyor ki Akepe’nin başındaki zat doğru değildir. Söz ve davranışlarında bir değildir. Özüyle sözü bir değildir. Sözü ile eylemi bir değildir. Yani dürüst değildir.
Peki, dürüst olmayan biri neden ısrarla başkalarını “dürüst olmamakla” suçlar durur?
Hani o bilinen Napolyon’un meşhur hikayesi vardır ya, şöyle böyle hepimizin bildiği.
“Sen hep ‘para para para’ diyorsun… Almanlar ise daima ‘şeref şeref şeref’ diyorlar… Tuhaf değil mi?” diye sormuşlar Napolyon’a. O ise:
“Neresi tuhaf? Herkes kendisinde olmayanı ister!” dediği aktarılır.
Akepe’nin başındaki zatın meselesi de Napolyon’un meselesine benziyor. Kendisinde en az bulunan meziyetlerden bir tanesi dürüstlük yani doğruluk ve onur olduğu için en çok onunla aynı düşünmeyenleri dürüst olmamakla suçluyor.
Hani var ya: “üslubuyla beyandır insan” diye. Akepe’nin başındaki zat da üslubuyla beyandır.
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 7 Nisan günü 07.00, 14.00 ve 16.00'da olmak üzere 3 sefer Hakkari'nin Çukurca ilçesinde bulunan Bilican Alayında operasyon hazırlığında olan askerlere yönelik olarak gerillalarımız tarafından ağır ve ferdi silahlar ile 3 eylem gerçekleştirilmiştir.
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 5 Nisan günü 16.00 ile 18.00 saatleri arasında Hakkari’nin Çukurca ilçesinde bulunan Bilican Alay komutanlığı ve Gıre karakoluna yönelik olarak gerillalarımız tarafından eş zamanlı ağır silahlar ile bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylemler sonucunda binaların çoğu zarar görürken düşmanın ölü ve yaralılarının sayısı tarafımızdan netleştirilememiştir. Eylem ardından işgalci TC ordusu ölü ve yaralılarını skorsky tipi helikopterler ile alandan uzaklaştırmıştır.
- Ayrıntılar
Sensiz oluşumuzun tam beşinci yılımıza giriyoruz. Her geçen yıl bize bıraktığın acı katlanarak artıyor. Sensiz geçen her dakikamız, her saatimiz, her günümüz bizi sana daha fazla bağlıyor. Daha fazla yakınlaştırıyor.
Güzelim yoldaşım seni mücadele tüm cephelerde daha da gelişerek ilerliyor. Kapsamlılaşıyor. Halkımız her zamankinden daha fazla ayakta ve dimdik duruyor.
Ne var ki bizi bu dünya da köle olarak bırakmaya yemin etmiş olan ağzı salyalı olan faşistler nasıl ki biz tüm cephelerde mücadeleyi yükseltiyorsak onlarda tüm cephelerde halkımızın değerlerine saldırıyorlar. Dünyada eşine ender rastlanacak bir yalan furyasıyla, eşine ender rastlanacak tutuklama kampanyasıyla ve de dünya da eşineender görülen saldırı teknikleriyle halkımıza ve onun özgürlük savaşçılarına saldırıyorlar.
Yoldaşım sana söyleceklerimiz var. Sana anlatmamız gerekenler var. Dediğimiz gibi bizden ayrılışının tam dört yılını geride bıraktık. Şimdi beşinci sensiz geçecek olan yılımıza gireceğiz.
İnkarcı imhacı sistem olarak tanıdığın Kemalist devlet Kemalist kelimesini kaldırırsak yerine yeşil Türkçü faşistler olarak aynı inkarı ve imhayı bu kez üstü örtülü olarak yürütmeye yemin etmişlerdir.
Öyle ki ne kadar halk değerimiz varsa inanılmaz ölçüde saldırarak, sulandırarak, değerlerimizi rencide ederek kirli bir psikolojik savaş yürütüyorlar. Çocuklarımıza zindanlarda tecavüz ediyorlar. Kızlarımızı okullara alarak zoraki fahişeliğe zorluyorlar, yine kızlarımızı bir daha kendilerine gelmemek için insan aklının almayacağı hakaretlerle gururlarını kırıyorlar, dilimizin medeni bir dil olmadığını belirterek küçümsüyorlar, gençlerimizin eylemlerine saldırıyorlar, bayramlarımıza izin vermemek için dünyada insanın aklına gelmeyecek taklalar atıyorlar, çınarlık değerlerimiz olan siyasetçilerimize saldırıyorlar, siyasetle uğraşanların binlercesini zindanlara atıyorlar ve de bu halkın özgürlük savaşçılarına kimyasal silahlar atıyorlar.
Evet Nuda yoldaş yeşil Türkçü faşistler kırmızı elmacı Türkçü faşistlerden daha fazla faşizanlıkla halkımıza halklara saldırıyorlar.
Bunun için güzel yoldaşım sensiz geçen bu beşinci mücadeleye yılana girerken çok daha güçlü bir mücadele yürütmek için çok fazla gerekçelerimiz vardır.
Kemal Pir yoldaşımız :
“Düşman bize her türlü işkenceyi yapmakta ve en kutsal değerlere saldırmakta kendini özgür görüyor, ama biz devrimciler de direnmekte özgürüz ve düşmanı bir saat daha uğraştırmak için bile olsa adımı dahi kabul etmeyeceğim” diyerekten geçmişte en kıt imkanlarda nasıl ki direnişmişler ise bugün o kadar büyük imkanlar ve halk desteğiyle dediğimiz gibi inadına bu yıl çok ileri düzeyde bir mücadelenin tam ortasında olacağız.
Güzel yoldaşımız bizim mücadele etmek için çok daha ileri düzeyde mücadele etme gerekçemiz var derken yine Kemal Pir yoldaşımızın:
“Dünyayı tanımak ve bilmek benim için yetmiyordu. Dünyayı değiştirmek gerekiyordu. Değiştirmek için de mücadele etmek gerekiyordu. Ben, aynı zamanda sadece bilen bir insan değil, bilen, araştıran bir insandan ziyade dünyayı değiştirmek için mücadeleye katılmanın da gerekliliğine inandım ve mücadeleye katılmak istedim” derken neden daha güçlü bir mücadele içerisinde olacağımızın da gerekçesini ilkesel olarak dile getirmiş oluyor.
Güzel yoldaşım sensiz geçen her saniye bize ağır gelse de senin yolundan şaşmadan ilerlemek bizim için bir borçtur, bir görevdir, bir vicdan meselesi ve de senin şahşında tüm şehitlerimize verdiğimiz bağlılık sözümüzdür.
Güzel
Kasım Engin
- Ayrıntılar
Basına ve Kamuoyuna!
1. 6 Nisan günü (bu sabah) saat 07.00'den öğlen saatlerine kadar Medya Savunma Alanlarına bağlı Küçük Cilo ve Ertuş alanlarına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar
Hakkını veremem endişesini yaşasamda şehitlerimize vefa borcumu bir nebze de olsa paylaşmayla sanırım giderebilirim. Bu gün yaşanmışçasına duyulan tarifi zor duyguları yaşadığım zorlukları, ve sevinçlerimi paylaştığım yoldaşlarıma olan özlemimi gidermiş olacağım. Birçoğumuzun mücadele içerisinde ki yürüyüşümüz yapılması gerekenleri yapma temelinde gelişirken, 96 yılında Önderlik sahasında tanıdığım ve yaşamımda yer edinen Faik arkadaşın günü gününe, anı anına yürüttüğü kişilik mücadelesine, bir halkı, kendini yaratma eylemini kendi kişiliğinde ki değişimde bizzat tanıklık etmeye, yaşamaya başladım diyebilirim. Düşünceden, duygulara, davranış kalıplarına kadar Önderlik bizi baştan yaratma çabasını veriyordu. Faik arkadaş bıyıkları yeni terlemiş 17 yaşında olması, yaş itibari ile benim onunla daha rahat diyalog kurmamda etken olsa da yaşama duyarlılığı, mücadeleye ciddi yaklaşımı arkadaş ortamında olduğu gibi bendede saygınlığı ve güveni geliştirmişti. Küçük yaşta babasının tutuklanması sonucu ailesinin sorumluluğunu yüklenmiş bu kendisinde güven duygusunu geliştirdiği gibi bulunduğu ortamda da doğal otorite sağlıyordu. Devre sonu düzenlemelerimiz olduğunda Faik arkadaş önderliğimizin güvenliğine geçti. Tüm arkadaş ortamında bu düzenleme sevinç ile karşılandı. Ben ülke sahasına geçtim.
2003 yılında toplantıya katılma amacı ile Gare alanında bulunuyordum. Arkadaşların tartışmalarında Faik ismi geçiyordu. 17 yaşında tanıdığım bende büyük bir etki bırakan Faik arkadaşın olabileceği aklımın ucunda geçmemişti. Büyüyüp serpilmiş, yılların tecrübesi kendisini dahada olgunlaştırmıştı. Kendisini tanıyamamıştım. O beni tanımıştı. Farklı guruplarla gitsekte aynı alana, anlamlı, onurlu yaşamanın arayışının olduğu mekânlara Dersim eyaletine gidiyorduk. Her iki gurupta ciddî bir zorlanma yaşamadan eyalete ulaştık.
2006 yılına kadar farklı birimlerde olsakta aynı alanda kaldık. Zaman zaman görüşme olanağımız oluyordu. Duygu dünyamız yoğun olsada çoğu zaman bunu yansıtmak o denli zor olur. Şu varki savaş gerçekliği duygularımıza anlam kazandırır. Faik arkadaşın ilişki tarzı, arkadaşlarda yarattığı ihtiba tüm zamanlarda, her yerde ve koşulda kendisi ile yürünecek bir arkadaş olduğuydu. Bulunduğu ortamda doğal otoritesi vardı. Eyalet yürütmesine seçildi. Sorumluluğu dahada artmıştı. Karargaha düzenlememin olduğunu Bawer arkadaş bana bildirdiğinde alanda boşluk oluşacağı kaygısı ile düzenlemeye şaşırmıştım. Faik arkadaşın beni karargâhta istediğini öğrendiğimde oraya geçtim. Kış koşullarının zorluğu ve savaşın yarattığı ruh halleri bileşimin yaşamsal sorunları büyütmesine ve zorlayıcı olmasına yol açmaktaydı. Karargâha çok yükleniliyor, düşüncesini taşıyordum. Bu düşünceyi kendisi ile tartıştım. Tartışmamız kendisine olan sayğımı dahada artırdı.
Faik ark- eğer aynı amaç için aynı mücadele saflarında yer alıyorsak, her kim olursa olsun birlikte yaşama, doğru bir anlayış düzeyi kazanma, bir yanılgı varsa bunu körüklemeden kazanımcı olmak gerekir. Ben Önderlikten bunu öğrendim. Diye bana cevap verdi.
Fiziki olarak hepimizin zorlandığı bir süreç olsada bir çok arkadaşın aynı fikirde olduğundan eminim düşünsel olarak en rahat olduğumuz kış süreci 2006 kışı oldu. Karargah ortamına rahat ve güven veren bir atmosfer hâkimdi. Faik arkadaşın yönetici tarzı ve çözümleyici yaklaşımları bunda temel etkendi. Üstlenme öncesi kaygılarım boşa çıkmıştı. Bahara daha coşkulu hazırlanıyorduk. Bu süreçte Önderliğimizin zehirlendirildiği haberi tüm yapıda kaygılar geliştirdiği gibi Önderliğe cevap olamamanın vicdanî rahatsızlığı hepimizi geliştirile bilir eylem arayışlarına yönetmekteydi. Düşman her alanda kapsamlı yönelmekteydi. On bin asker ile eyalette bir operasyon geliştirildiği haberleri ile bizlerde bazı pratik tedbirlere gitme kararına gittik. Telsiz konuşmaları ile operasyonun bize yakın bir gurup arkadaşa yöneldiğini öğrendik. Durumu öğrenmek amaçlı iki arkadaşın keşfe gönderilmesini uygun bulduk. Araziye hakim Sipan ve Botan arkadaşın gitmesi uygun bulundu. Arkadaşlar düşman ile sıcak temasa girmiş Botan arkadaş şehit düşerken Sipan arkadaş yaralı olarak bize ulaştığında operasyonun dahada yoğunlaştırıldığını öğrendik. Karın hala yoğun oluşu düşman ile girilecek bir temasta arazininde olası bir çatışma durumuna uygun olmayışı dezavantaj olacağından araziden çıkma kararı verdik. Yapı içinde düşmana haddini bildirmek için bir fırsat olarak operasyonu değerlendirenlerin sayısı çoktu. Koşulları değerlendirdiğimizde kayıpların fazla olacağını bu neden ile araziye dağılmanın daha avantajlı olacağını düşündük. Her ne kadar operasyonu yarma imkanımız vardıysada hala sorguladığım bir konu araziden çıkmada ağır hareket ediyorduk. Tüm yapı kendimizi aslında çatışmaya endekslemiştik. Düşman karargaha gelen Sipan arkadaşın izlerini fark etmiş düşman güçleri karargaha yönelmişti. Ben bir birim ile karargahın üst sırtını tutuyordum. Faik arkadaşa durumu bildirdiğimde tüm arkadaşlar karargahta bulunan izleri düzeltmiş mevzilenme konumuna geçmişti. Düşman askeri noktamıza girdiğinde görüntü almadığından
Noktayı terk ettiğimizi düşündüğünden rahat hareket ediyordu. Noktanın fotograflarını çekip duruyorlardı. Telsiz konuşmalarını takip ediyordum .
Askerin biri- düşman mevzileri var. Diyordu.
... Kontrol edin. Talimatı verildi.
Dürbün ile kampı izlemeye başladım. Aşağı mevziyi fark etmiş olmalıydı. O yöne doğru gidiyordu.
Arkadaşlara- size doğru geliyorlar diye bilgi verdim.
Herkes çatışma pozisyonu almış bekliyordu. Sıcak temas sonucu yermiden fazla asker hazırlıksız olduklarından ilk temasta yerdeydiler. Gün boyunca sıcak temas sürdü ve hiç kaybımızın olmayışı bizler için avantajdı. Hava kararmaya doğru gidiyordu. Bu bizler için avantajdı. Bunun farkında olan düşmanda saldırılarını yoğunlaştırıyordu. Faik arkadaş arkadaşları sağlama alma amaçlı büyük bir çaba veriyordu. Bu bulunduğu mevzinin hedef nokta olmasında belirliyici oldu. Bağlantı kurup kendisini güvene almasını istedim. Saldırılar onun bulunduğu mevziye odaklanmıştı. Düşmanın dikkatini dağıtmak için tüm arkadaşlar harekete girmişti. Yanında bulunan iki arkadaşın mevziden çıkışını sağladıktan sonra çıkacağı esnada düşmanın taramnası sonucu her iki bacağından yaralandı. Arkadaşları savunmak için tüm güç hareketteydi. Arkadaşların Faik arkadaşı güvene aldığından emin olana dek düşmanın ilgisini kendi üzerimize çektik. Onu son görüşüm olduğunu bir sonraki gün arkadaşlardan öğrenecektim. Uzun bir mesafe kat edip alandan uzaklaşmayı başarsalarda kan kaybı ve gün boyunca kar içinde kalmadan kaynaklı arkadaşlar ağır hareket etmeye başlamışlar, düşman izlerini takip ediyormuş. Örgütsel dökümanın ele geçmesinin ihanet olacağını belirterek arkadaşların gitmelerini istemiş. Elbombasının pimini elleri donmaya yüz tutruğundan yapamamış. Arkadaşlardan pimi düzeltmelerini istemiş. Silahını ve telsizi teslim ederek arkadaşların kendilerini guvene almaları talimatını vermiş. Arkadaşlar Faik arkadaşın güvenlikli bir yere geçmesini sağlamak için seferber oluşu, onun için yaşanan kaygı tedbirsiz davranmamızada yol açmaktaydı. Bu operasyonda toplam onbir arkadaşımızı kaybettik. O kış bu topraklara ait olduğumuzu, bu topraklarda özgürlüğü hakim kılacak tek gücün yoldaşlığımız olduğu inancı bizde dahada derinlikli yaşanmıştı. Şehadetler yoldaşının yaşamını güvenceye almak için hiç çekinmeden kendini siper etmeden kaynaklı yaşanmıştı. Mücadelemizi, yoldaşlığımızı farklı kılanda bu değilmiydi. Faik arkadaşın donarak şehadete ulaştığını ertesi gün ögrendik. 17. Nisan. 2007 tarihinde ölümsüzler kervanına 11 yoldaşımız Dersimin Ovacık ilçesinde katıldı.
Mücadele arkadaşları
- Ayrıntılar
Ferhat arkadaşla 98’de Önderlik sahasında tanıştık. Orada beraberdik. Aslen Mardinli bir arkadaştı. Dersim üzeri gerilla saflarına katılmıştır. 97 yılının sonundan 98 ağustosuna kadar beraber kaldık Önderlik sahasında.
Dersimden yeni gelmişti. Akademilerde bir takım arkadaş Önderliğin güvenliğini alıyordu. O da Önderliğin güvenliğinde yer alıyordu. Bir süre takım komutanlığı da yaptı. Ferhat arkadaş belirgin bir arkadaştı orada. Yaşama katılımı ile yoğunlaşmaları ile eğitimlere katılımı ve Önderliğe yaklaşımı ile ön planda olan bir arkadaştı. Gelişme için istekli bir arkadaştı. Pratik süreçten gelmişti. Kuzey pratiğinde tartışmalar veya eleştiriler geldiğinde eğitimlere katılımı ile geçmişte yaşanan yetersizliklerin yaşanmaması için kendini ona göre hazırlama vardı. O tür tartışmalarda önde olan bir arkadaştı. Yeri belli olan bir arkadaştı Önderlik sahasında. 8 ay birlikte kaldık akademi ortamında. Katılıyordu ve sürekli gelişmek isteyen bir arkadaş olduğu içinde öyle yaklaşıyordu. Her iki devrede çabası kuzey için kendini hazırlamaktı. Sürece cevap olmak, Önderliğin çözümlemeleri ile birlikte güçlenmek istiyordu. Eğitimlerde hem alıyor hem de arkadaşlara tartışmalarında aldıklarını verebiliyordu. Kaldığımız bu süreçlerde yaklaşımları bu çerçevede idi. 8 aydan sonra kuzey alanına geçme durumu oldu. Biz geçtiğimiz süreçlerde onların grubu da Dersim eyaletine geçeceklerdi. Biz de Gabar alanına geçecektik. Onlar bizden önce geçtiler. Daha Dersime gitmeden komplo süreci başladı. Onlar hala o zamanlarda Gabar’daydılar. Tartışmalar oldu ve onların grubunu durdurup geri dön derdiler. Ferhat arkadaşın grupları yeniden güneye geldiler. Bir zamana kadar güneyde kaldılar. Güneyde kaldıkları süreçlerde karşılaşmadık Ferhat arkadaşla fakat 2007 de Besta alanında karşılaştık. Yeniden Botana gelme durumu oldu. Besta alanı üzerine gelmişti. Besta, Cudi, Hakkâri ve o çevrelere bakıyordu. Tabi o süreçlerde Doktor Ali tasfiyeciliği yaşanıyordu. Ferhat arkadaş onların yerine geldi. Doktor Ali’nin yaptığı tahribatları düzeltmek ve boşa çıkarmak için hiç durmadan çalışıp, çaba harcıyordu. Ve her alana gidiyordu. Toplantı yapıyordu sürekli. Yeniden parti yaşamını oturtmak için, savaşı yeniden orada öne çıkarmak için gerçekten hiç durmadan çalışıyordu. Alan geniş bir alan ve yükü fazlaydı. Bu esaslara rağmen o kadar sorun vardı fakat Ferhat arkadaş hiç durmuyordu. Düşman yönelimleri çok fazlaydı. Çalışmalar üstüne istekli giden bir arkadaştı. Anlama kapasitesi ile süreci anlama, Önderliğin istemlerini ve düşmanın Önderliğe yaklaşımını bunların hepsini değerlendirme yapardı. Buna göre planını yapardı. Ona göre üzerine giderdi çalışmaların. Çok fazla şey yaptı orada fakat yalnızdı. Genelde o ön plandaydı. O işlerle çalışmalarla şehit Nuda arkadaşla birlikte ilgileniyordu. Bu esaslar üzerine Botanda büyük bir rol oynadı şahadetine kadar. Eyaletin düzenini yeniden yapmak için çok çalıştılar. Savaş yönünde cevap olmak için, eylem yapma, düşmanın Önderlik üzerine yaptığı yönelimlere karşı cevap olabilmek için yoğunlaşmaları olan bir arkadaştı. Girişimleri çok oldu. Güçlere toplantı yapma ve savaştırmak için çabaları vardı. Askeri anlamda operasyon çıktığında öyle bir arkadaştı ki “düşman araziye girmiş ve bizim muhakkak vurmamız gerekiyor” diyordu. Operasyon çıktığında gücünün mevzilenmesini öyle yapan bir arkadaştı. Mevzilendirmesinde düşmana darbe vurmak şeklinde mevzilendiriyordu. Operasyon çıktığında bir birimin düşmanı vurması gerekiyor ya düşman geri çekilirken ya da onlar gelirken zayıf noktalarını tespit ederek darbe vurmaya çalışırdı. Hatta böyle birimler oluşturarak düşmana darbe vurmuştur düşman operasyona geldiğinde. Askeri anlamda yoğunlaşmaları vardı ve taktiksel anlamda değişim yapmak isteyen bir arkadaştı. Ve bunları yaparak sonuç da aldı. Çabaları sonucu bunları başardı. Ve yapısına bu şekilde moral verirdi. Doktor Ali’nin yaptığı tahribatları, yaşam içerisinde bozduğu ilkeleri bunları askeri tarzla ve toplantılarla boşa çıkarıyordu. Düşmanın üzerine giderken bunu boşa çıkarıyordu özellikle. Bu şekilde yaşamda toplantılar yaparak yapıyı yönlendirerek, kendisi de içinde eylemlerin içinde olan bir arkadaştı. Bir iki birim olduğunda muhakkak kendisi de içinde yer alırdı. Öyle bir şekilde savaşı yürütürdü. Bu tarzı ile yapısı ona karşı bağlıydı. Moral alıyorlardı. Bu moralle birlikte arkadaşlar düşmana darbede vuruyorlardı. Bu şekilde de yapıdaki arkadaşları eğitiyor ve savaştırıyordu. Sonbahara kadar üslenme zamanında düzenlemeler olacaktı ve böylece birbirimizden koptuk. Farklı kamplara yerleştik. Onların kampı deşifre olmadan Kurtay arkadaşların kampı deşifre oldu. Kurtay arkadaşlar şehit düştüler. Ferhat arkadaş şahadetlerden etkilenmişti. Operasyon yeniden başladı Kurtay arkadaşların şahadetinden sonra. Orada da arkadaşların intikamlarını almak için bir birim hazırladı ve o birimde kendisi de yer aldı. Eylemde 9 asker öldürdüler. Arkadaşlar bir silah da kaldırdılar. 30 subay vardı o operasyonun içerisinde. Misilleme eylemi ile arkadaşlar başarılı bir şekilde çıktılar. Ferhat arkadaş öyle bir arkadaştı. Düşman araziye girecek ve biz ona darbe vurmazsak diyen bir arkadaştı. Her zaman yoğunlaşmaları ile hazır olan bir arkadaştı. Çevresindeki arkadaşları ona göre hazırlayan ve düşmanın üzerine giden bir arkadaştı. Çevresindeki arkadaşlar da onun yaklaşımlarından cesaret alıyorlardı. Hem moral veriyordu hem kendisi içerisindeydi ve yaptığı planları da başarıya kilitlenmiş planlardı. Yapısı da ondan moral alıyordu. Ona göre arkadaşlar katılım sağlıyorlardı. Kurtay arkadaşların şahadetlerinden sonra onların da kampı deşifre oldu. Kamp deşifre olduğunda düşman operasyon yapmıştı. Arkadaşların noktalarına baskın yapmışlardı. Arkadaşların daha öncesinden mevzi hazırlıkları vardı. Sabahtan akşama kadar kamp içerisinde arkadaşlar çatıştılar. Düşmanın kampa girmelerine izin vermediler. Ve sanırım bir arkadaş şehit düştü. Arkadaşlar geri çekilme sırasında Ferhat arkadaş cihazın kullanılmadan gizlice çıkmak gerektiğini söylüyor. Tedbir almak için bunu ifade ediyor. Bir grup arkadaşı önden gönderiyor yolu kontrol etmeleri için. Arkadaşlar gittikleri zaman bir grup düşman sabahtan aldıkları mevzileri bırakmak isterken arkadaşları görüyorlar ve taramaya yapıyorlar. Düşman tarama yaparken geride kalan arkadaş grubu ilk grubun pusuya girdiklerini düşünüyorlar. Ve cihazı da kullanmadıkları için Ferhat arkadaşlar yerlerini değiştirip farklı bir yerden gideceklerini söylüyorlar. Geri çekilme sırasında gittikleri yer sert bir arazi ve komplonun olduğu bir yer. Arkadaşlar bir yere kadar gidiyorlar ve duruyorlar sabaha kadar. Sabah arkadaşların yerlerini düşman tespit ediyor. Ve düşman onların yerinin iyi olmadığını görüyor. Kobra helikopterlerini gönderiyorlar. Kobra ve ağır silahlar gönderiyorlar. Ferhat, Nuda ve iki arkadaş orada şehit düşüyorlar. Arkadaşların şahadetleri bu şekilde oluyor Hezil vadisinde. Ferhat arkadaş şahadetine kadar sürekli hedefine kilitlenen ve düşman üzerine kilitlenen bir arkadaştı. Sürekli düşman üzerine, süreç üzerine yoğunlaşan ve Önderliğin söylediklerini nasıl pratiğe dökeriz gibi tartışmaları vardı arkadaşlarla ve Botan gücünü hep böyle yoğunlaştırmak için çabaları vardı. Botan gücünü harekete geçirerek savaşa katma ve yapılan tahribatları boşa çıkarmak için ve buna göre Botan’ın eski misyonuna göre 84 yılında Botan da yapılan savaş tarzını yaratmak ve Doktor Ali’nin yarattığı tahribatları ortadan kaldırmak ve onların etkilerini kaldırarak Botan’ı yeniden savaştırmaktı. Yaklaşımları böyleydi. Ve bu esaslar üzerinde Botan gücünü yeniden yaratmak için çabaları oldu ve Botan gücü moral aldı. Hatta çok eylemleri oldu. Şahadetlerine kadar böyleydi. O yıl kamptan çıktıktan sonra bile bahar eğitimlerini düzenlemiş ve düşmana darbe vurarak onları kırmak üzerinden yoğunlaşmıştı. Çok çaba harcadı Botan gücünü toparlamak için. Ferhat arkadaşın şahadeti Botan gücü üzerinde etkili oldu. Onun şahadetine kadar yaptığı direniş arkadaşlara moral kaynağı oldu. Arkadaşların anlattığına göre kampta yapılan çatışmada ilk mevzi alan ve arkadaşları savaştıran bir arkadaştır. Bu şekilde yaklaşımları vardı. Ve kendisiyle birlikte kalan arkadaşlarda intikam ruhu yarattı. Yolunu devam ettirmek için bu esaslar üzerinde katılımlarını sağladılar. Öyle bir arkadaştı. Yaşamdaki duruşuyla, komutanlık tarzı ile arkadaşlar üzerinde etki yaratıyordu. Tarz ve taktik konusunda hep yeniyi yaratıyordu. Hep örnek bir arkadaştı. Yapı için sürekli moral olan bir arkadaştır. Her arkadaşı geliştirirdi. Tek tek arkadaşlarla tartışırdı ve sorunu olan arkadaşları yanına alarak onlarla sürekli ilgilenirdi ve eğitirdi. O arkadaşları yeniden savaştırmak için güç verme çabasına girerdi. Bu esaslarla arkadaşları yeniden pratiğe gönderirdi. Bu tür arkadaşlarla çok ilgilenirdi. Ve çare bulurdu böyle sorunu olan arkadaşlara. Ve yeniden onları çalışmalara katıyordu. Ferhat arkadaşta böyle bir duruş vardı. Yaklaşımları böyleliydi çevresindeki arkadaşlara. Hiçbir zaman demezdi savaş ortamıdır, ilgilenmezlik etmezdi. Ve sürekli planlı bir arkadaştı. Savaş ortamında olmasına rağmen arkadaşlara yaptığı toplantıları ertelemezdi. Arkadaşlarla tartışmayı hiçbir zaman ertelemezdi. Sürekli bölge üzerinde dolaşan bir arkadaştı. Toplantılar yaparak gücü harekete geçirmek için bir çaba sahibiydi. Ferhat arkadaş yaşamı boyunca militanca bir katılımı esas aldı ve bunu yerine getirdi. Biz de onun şahsında bütün şehitlerimizin ardında yürümeye söz verdik. Anısı önünde saygı ile eğiliyoruz.
Mücadele Arkadaşları
- Ayrıntılar