Apocu hareket ve oluşturduğu kültürün en önemli özelliklerinden bir tanesi mücadele yöntemlerindeki amaç bağlılığıdır. Hiçbir zaman amacının temizliği ve kutsallığına halel getirecek, zarar verecek yöntemlere başvurmamasıdır. Karşılaştığı yönelimler ne kadar acımasız, ahlak dışı savaş yöntemleri olsa da halkının özgürlüğü ve demokratik komünal yaşam kültürünü oluşturma gibi soylu bir amaca zıtlık teşkil edecek savaş ve mücadele yöntemlerine meyil etmemesidir. Amacın temizliği oranında seçilen yol ve yöntemlerin meşruluğu bir yandan destekleyicilerini arttırdığı gibi saldırı sahiplerinin beklediği tepkileri vermediğinden adeta onları çileden çıkarıyor.
Yeni bir 15 Ağustos yıldönümünü yaşadığımız bugünlerde karşılaştığımız tablo da tam anlamıyla bunun eseri oluyor. Daha birkaç gün önce beş yoldaşımız Beşiri ovasında katledilmiş ve cenazelerine Türk ordusunun bir kültürü olmuş insanlık dışı uygulamalar gerçekleştirilmişken, her gün halkımıza yönelik farklı yöntemlerle şiddet ve baskı farz ediliyor, faili meçhuller geliştiriliyorken, planlı linç kampanyaları düzenleniyorken intikam ve öç alma dışında herhangi bir yöntemi seçmeyeceğimiz düşünülüyordu. Ama hareketimiz hangi taraftan olursa olsun bir damla kanın dahi fazladan dökülmesini istemediğinden bir kör dövüştense barışa her zaman şans tanımaya devam ediyor.
Şüphesiz bu karar karşısında kafası karışan kimi kesimler de mevcut olabilir. Bunun çok yadsınmasından ziyade anlamak ve çatışmasızlık kararının gerekçesini doğru anlamak önem taşıyor.
Her şeyden önce bu kararın alınmasında Önderliğimizin birinci derecede rolü vardır. Her ne kadar hareket ve halk olarak dördüncü döneme geçerek kendi öz irademiz ve mücadele gücümüzle özgürlüğümüzü kazanmak, varlığımızı korumak çerçevesinde bir orta yoğunluklu savaş yürütüyor olsak da halkımızın da sıkça belirttiği gibi önderliğimiz barışın elçisi olarak tarihi bir misyonu vardır. Yaklaşık iki buçuk aylık kızgın savaş sürecinin Türkiye ve dünya kamuoyunda yarattığı etki gözönüne getirilerek Kürtlerin iradesinin tanınması çerçevesinde barışa son bir şans tanınmıştır.
Hareket olarak mücadelemizin temelinde yatan olgu şudur; Kürt halkının haklarının tanınması ve binyıllardır yaşadığı adaletsizliğin kaldırılmasıdır. Bunun için gerekirse ölmeye ve öldürmeye hazır olsak da en fazla da yaşayıp yaşatmaya kilitliyiz. Bu açıdan geçmiş savaş süreçleri gibi sürekli bir şiddeti ön plana çıkarmak istemiyoruz. En azından kendi açımızdan sınırlı da olsa bu konuda barışçıl çabalara da bir şans tanımak bir Apocu kültür olarak her zaman gündemimizdedir.
Geçen iki buçuk aylık mücadele sürecimiz kesinlikle 15 Ağustos ruhuna denk bir mücadele ve direnişle geçmiştir. Kürdistan dağlarında ve Türkiye şehirlerinde faşist devletin her türlü hedeflerine yönelerek gerillanın ne kadar etkili olabileceğini dost düşman herkese göstermiş bulunuyoruz. Bu bir mesaj, bir ön uyarıdır. Bunu arkasından gelebilecek eylemsellik ve savaş pratikleri için ip uçlarıdır. Kontrollü olarak yürüttüğümüz geçen iki buçuk aylık savaş sürecinin yılları sarabilecek bir kapasitesinin olduğu, Kürdistan gerillalarının bunu en etkili bir şekilde süreklileştirebileceğini herkese göstermiş bulunuyoruz. Bu noktada halkımızın evlatlarının onurlu Agitçe mücadesi kısa dönem açısından Kürt halkının yararına bir sonuca ulaşmış bulunuyor.
Bu gelinen aşamada gerillanın yanında halkın da özellikle Demokratik Özerklik tartışmalarına katılımı ve serhildan, ayaklanma hareketi de düşmana bir şeyler göstermiştir. Kürt gençleri ve kadınlarının ön saflarında yer aldığı serhildan hareketlerinin geçmişten çok farklı bir şekilde bir ayaklanma havasına bürünmesi tabii ki Kürt sorununa savaş ve şiddet ile çözümsüzlüğü dayatan kesimleri uyandırmıştır. Artık pasif demokratik yasal serhildanların yanında yasa dışı serhildan ve ayaklanma da halkımızın kullandığı bir yöntem olarak düşmanı sarsmıştır. Gençlerimizin yaratıcı fikirleriyle birlikte cesur uygulamalarını da geçtiğimiz süreç içinde yoğunca gördük. Tabii ki Kürt halk potansiyelinin, direnişinin elbette herkes gösterdiği bir şeyler vardır.
Bu noktada karşımızdaki düşmana bir kez daha düşünme fırsatı tanımak, hareket ve halkın temsilcilerine karşı gelişen yalan propaganda ve karalama kampanyalarının yanlışlığını gösterme açısından böylesi bir ilanın gerekliliği oluşmuş bulunuyor. Ortadoğu’da en kutsal dönem olarak da bilinen Ramazan ayı vesilesiyle böylesi bir karara gidilmesi belki de herkesi düşündürecek bir gerekçe olacaktır. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz tek yanlı ateşkes ve çatışmasızlık süreçlerinde üzerlerine düşeni yapmayarak geçen süreçte dökülen kandan sorumlu olan kesimleri göreve davet olacaktır. Israrla savaşla gerillayı bitirebileceklerini düşünen, halkı baskı ve yıldırmayla etkisi altına alabileceğini düşünen kesimlerin de bir kez daha bu görüşlerini gözden geçirmesine vesile olacaktır.
Tabii tüm bunların yanında bizim iyi niyet barışçıl çabalarımızın istediğimiz yönde evrilmemesi ve savaşın daha da şiddetlenmesi olasılığı daha güçlüdür. Çünkü çok iyi biliyoruz ki karşımızda çok gerici faşist bir yönetim mevcuttur. Kürt varlığını toplumsal olarak kabul etmeyen ve bireysel haklar ve teslimiyetçi bir kültür çerçevesinde onay verdikleri Kürt kimliğini öne çıkarmak isteyen devletin önümüzdeki bu bir aylık süreçte de devrede olacağı görülmelidir. Bir yandan anti propagandayla hareketimizin bu ateşkesinin nedenlerini farklı yansıtmaya çalışacakları gibi diğer yandan provokatif girişimler sergileyeceklerdir. Yani aslında bu dönemde savaş sürecine uygun bir şekilde savunma refleksleri güçlü olan kesimlerimizin rahatlamasını fırsat bilerek saldırılar geliştirebilirler. Bu açıdan aslında her zamankinden daha fazla dikkatli ve duyarlı olunması gereken bir dönemdeyiz.
15 Ağustos 1984 günü patlatılan ilk merminin yarattığı değerlerin daha da güçlendirilmesi ve zaferi, özgürlüğü kalıcı bir hale getirmesi amacıyla başlattığımız bu bir aylık süreç şüphesiz herkesin daha fazla kenetlenmesi ve örgütlülüğünü güçlendirmesi gereken bir ara süreçtir. Sürecin olumsuz yönde gelişmesi ihtimalini yüzde doksan dokuz görerek geçmiş mücadelede yaşadığımız kimi eksiklikleri gidermek, daha etkin ve aktif mücadele edebilmek için bir fırsat olarak da görebilmeliyiz. Unutmayalım ki önümüzde özerkliiğin ilanı ve uygulanması gibi büyük bir görev bulunuyor. Bu görevin ağırlığı ve hassasiyetini gözeterek gelişen süreci rehavetin bir gerekçesi değil, daha çok iş yapabilmek, sürece daha fazla hazırlanmak açısından iyi değerlendirmeliyiz.
15 Ağustos atılımının mimarı Agit arkadaşın kişiliğini, çalışma tarz ve temposunu kendimizde işleyerek, her türlü bireysel çıkar ve hayali bir kenara bırakarak halkının özgürlüğü için mücadeleyi daha da güçlendirmenin zamanıdır. Tüm gençlerimizin, halkımızın bu duyarlılığı sergileyeceğini, bu tarihi süreçte de hareketi ile birlikte düşmanını gerileteceğinin bilinci ve rahatlığıyla ÖNDER APO, ölümsüz şehitlerimiz ve halkımızın 15 Ağustos diriliş bayramını kutluyoruz.
Pir Kemal
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 13 Ağustos günü Dersim’in Hozat ilçesinde bulunan Amutka karakoluna askeri malzeme götüren bir kamyona yönelik olarak gerillalarımız ve TKPM-L TİKKO gerillaları tarafından bir eylemi gerçekleştirilmiştir. Durdulan kamyonda bulunan 1 adet termal kamera, karakol komutan yardımcısı uzman çavuşun sicil bilgilerine el konulmuş, kamyon da TKPM-L TİKKO gerillaları ve gerillalarımız tarafından yakılmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Ağustos gününden beri Medya Savunma Alanlarına bağlı Xakurkê’nin Şehit Berîtan, Qebra Zahir ile Koordine ve Karker tepelerine yönelik olarak TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmaktadır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 12 Ağustos günü (bugün) 08.00-09.00 saatleri arasında Medya Savunma Alanlarına bağlı Haftanin’in Warê Kemal alanına yönelik olarak TC ordusu tarafından obüs ve tank saldırısı yapılmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1.8 Ağustos günü(bugün) saat 02.00 sularında Dersim Merkeze bağlı Zagge karakoluna ekmek götüren bir kamyonet gerillalarımız tarafınan yakılmıştır. Gerçekleştirilen eylem ardından TC ordusuna ait helikopterler ile alanda uçuş yapmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 8 Ağustos günü Batman’ın Beşiri ilçesi yakınlarında bir grup gerillamız ile TC ordusuna bağlı birlikler arasında bir çatışma yaşanmıştır. 9 Ağustos günü sabah saatlerinde TC ordusu tarafından çatışma alanına yönelik olarak bir operasyon başlatılmıştır.
- Ayrıntılar

Basına ve Kamuoyuna!
1. 9 Ağustos günü Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Museka ve Bezeno alanlarına yönelik olarak Skorsky tipi helikopterler tarafından alev topları ile saldırı yapılmıştır. Yapılan saldırı sonucunda alanda başlayan yangın halen devam etmektedir.
- Ayrıntılar
Taraf gazetesinin başındaki Ahmet Altan’a gazete kurması için parayı veren AKP’nin denetimindeki devlet hazinesi.
Ahmet Altan’ın kitap yazıp basmasını finanse eden Avrupa Birliği. Altan’ın kitapları AB fonlarıyla basılıyor.
Taraf gazetesinin muhabir ve yazarlarının da neredeyse çoğunluğu ya CIA ya MİT yada ikisinin ortak yetiştirmesi.
Gazetenin yazı işleri müdürü Yıldıray Uğur CIA’ya bağlı NED-National Endowment for Democracy- yani Demokrasi İçin Ulusal Fon kurumunun finanse ettiği Genç Siviller Hareketinde tetikçi yapıldı.
Gazetenin Ankara Temsilcisi Lale Sarıibrahimoğlu-Kemal- İngiliz Dış İstihbarat Örgütü olan MI6 tarafından eğitildi. ABD’nin, Pentegon ile CIA’nın ortak bir dergisi olan Jane’s Defence Weekly dergisinin ajan çalışanıdır.
Gazetenin diğer yazarı komiser Emrullah Uslu, Kürdistan’da katliam yapan Hizbul-Kontranın başörgütleyicisi bir kontgerilladır. MİT kontenjanından ABD’de CIA tarafından eğitildi.
Kurtuluş Tayiz ise, hem bir itirafçı hem de JİTEM elemanıdır. Şimdi ise MİT’e transfer edilmiştir.
Rasim Ozan Kütahyalı’nın, MİT elemanı olduğu herkesin malumudur.
Yasemin Çongar’ın, CIA’de ki görevinin bilmiyen yok.
Mehmet Baransu’nun, MİT ve CIA’ya birlikte çalıştığı aşikardır. MİT elemanı olarak lise ve üniversitede okutulduğu, istihbarat konusunda ise CIA tarafından Amerika’da uzmanlaştırıldığı biliniyor.Bu nedenle ABD’ye götürülüp eğitildi.
Altan ailesinin, Teşkilatı Mahsusa’nın kuruluşundan itibaren dört göbekten Türk istihbaratına ajan kalemşörlük yaptıkları belgelidir.
Dedeleri böyle idi. Babaları böyle idi.Kendileri de böyle. Çocukları da aynı yolu izliyor.
Bundandır ki, Altan kardeşler hep devletin maskeli ırkçı tetikçileri olmuşlardır. Dedeleri vatansever maskeliydi. Babaları sol maskeliydi. Kendileri liberal maskeli. Çocuklar ise post-liberal maskeli.
Böyle oldukları içindir ki, Mehmet Altan, Önder APO uluslararası bir kopmlayla esir düşünce şöyle demişti. “PKK, önderini kaptırdı. Kürtler ve PKK, Türklerin karşısında artık yenik davranmalıdır”. Kısacası küçük Altan, Mahmut Esat Bozkurt’un “Türk olmayanların tek hakkı vardır. O da Türklere hizmet etme hakkıdır”, söylemini cilalayarak Kürtlere diyordu ki, “siz artık bundan sonra bizim kölemizsiniz”.
Büyük Altan’da, Türk ırkçılığın zirvesine tırmanırken liberal cilayla kendini pazarlıyor.
Yazdığı her yazıda, Yeşil Türk Irkçılığının en son temsilcisi AKP’ye biat edin diyor. O, AKP’den palazlandığı için, Türk-Islamcı faşizmi ve ırkçılığının talancı ve gaspçı sermayadarlarını bir çırpıda özgürlükçü ilan ediyor.
Türk ordusunun, HPG gerillası karşısındaki yenilgisini de istihbarat eksikliğine, ordunun profesyonel olmamasına bağlıyor.
Türk ordusunun, Zap yenilgisinden sonra karizmasının bozulması ve otoritesinin yerle bir olmasını AKP’nin siyasi başarısına bağlıyor.
Zap’ta, HPG gerillası karşısında yenilgeye uğrayan, anlı şanlı Türk ordusuna karşı artık herkesin ses çıkarabileceğinin üstünü örtüyor.
HPG’nin her eyleminden sonra darbe alan Türk ordusunun yenilgisini saklamak için, Yeşil Kontgerilla’nının tetikçiliğini yapan kendi gazetesinde yalanlar dizisini yayınlıyor.
Bilmem istihbarat iyi alınmamışta, HPG gerillası görülmüşte, bilinçli bir şekilde vurulmamışta, ordu içinde bazı hainler varmışta, savaşın bitmesini istemiyormuş ta....
Eğer savaş biterse ordunun etkinliği kalmazmış, o nedenle fazla gerilla öldürülmüyormuş ta...
Birde Teşkilata Mahsusa mensubu tetikkeş ve soykırımcı bir Türk subayının torunu ya onun verdiği canilik ruhuyla olacak ki, “niye daha fazla gerilla öldürmüyorsunuz” da diyor.
İşgalci Türk ordusunu mazlum yerine sokuyor. Kürdistan’da soykırım yapmak üzere, Kürdistan’da askerlik yapan katilleri filinta ve masum çocuklar şeklinde betimliyor. Duyguya hitap ederek körleşmiş ve nasırlaşmış Türk ırkçılığını körüklüyor.
Kürdistan’ın her türlü şekilde işgal edilmesini meşru görürken, “devletin gerillayı öldürme hakkı var, fakat HPG gerillasının ülkesini, halkını ve kendini savunma hakkı yok” diyor.
Sadece bu da değil, Türk ordusunun yenilgisini yalan yayınlarla şuraya buraya bağlıyor.
İşte Taraf Gazetesi ve işte en yakın tarihteki yalanları.
Birinci yalanı:10 Ekim 2007 günü bir üsteğmen, bir yarbayı arıyor... Ona, PKK militanlarını( bazı yorumcular, ‘askerler, militan kılığına girmiş olabilir’ diyor) kastederek, “Benim adamlar çok zayiat veriyor, ya koordinatlarını değiştirin ya da Heron’u düşürün” diyor... Yarbayın cevabı: “Bir çaresine bakarız…”
20 Temmuz’da MİT kendilerine servis ettiği yalan bilgiyi dayanarak, bir makale yazan Ahmet Altan, yazdığını yalanı öyle allayıp pulluyor ve diyor ki, “Bugün Gazetesi-Fetullahçıların En Irkçı Kolu- büyük bir haber yazmışmış”.
Dünyanın en küllü yalanı budur. Neden yalandır açıklıyorum. 5 Kasım 2007’deki Bush-Erdoğan’ın Washington görüşmesine kadar Heron uçakları Türkler adına keşif yapmıyordu. 5 Kasım 2007 sonra Heron uçakları keşif yapmaya başladı. Birde, Heron keşiflerine dayalı ilk uçak saldırısıda, 17 Aralık 2007 yapıldı. O tarihten önce ne Kuzey Kürdistan’da ne de Güney Kürdistan’da Türk ordusunun herhangi bir hava saldırsı olmadı. Yalancı ve ırkçı zihniyete sahip Fetullahçıların, Taraf ve Bugün gazetelerinin bu külli yalanı haber olarak yayınlaması psikolojik ve özel savaş çerçevesindedir. Şimdi ben herkese soruyorum. Niye kimse Ahmet Altan ile Fetullahçılara şunu sormuyor. 17 Aralık 2007 tarihinden önce herhangi bir hava saldırısı yok, siz niye yalan haber yapıyorsunuz?
İkinci yalanı: Bilican Tepesi eylemi üzerine nereye ait olduğu belli olmayan ve yayınladığı Heron görüntüleridir. Taraf gazetesi Heron görüntülerine dayanarak, HPG gerillalarının Bilican Tepesi’ndeki Seyyar Taburu ele geçirmelerinde Türk komutanlarının saldırı helikopterleri ve indirme helikopterleriyle yardıma gitmediğini safsatasını yazıyor. Bu da mega yalandır. Gerillanın eylem anında çektiği görüntüler var. Bu görüntüler, ROJ-TV ile ANF’de yayınlandı. O görüntülerde Bilican tepesinde vızır vızır kobra ile skorsky helikpoterleri uçuyor. Başta bir helikopter tepeye iniş yapıyor yaralı ve ölülerini almak için. Gerillalar doçka ile vurunca helikopter tam indirme yapmandan darbe alıyor. Ve tıpış tıpış geri kaçıyor. Arda arda başka helikopterlerde indirme yapmaya çalışıyor, gerillalar vurunca onlarda geri kaçıyor. İki kobra helikopteri de doçka ve füze korkusundan yükselemiyor. Vadileri vuruyor. Görüntülerde bu hakikat var. Buna rağmen Taraf gazetesi yalan haber yayınlıyor.
Bundan sonra Taraf ile Fetullahçıların safsatalarına inanlar olursa ben onlara derim ki,siz biakıl ve aptalmısınız? Eğer biakıl ve aptal değilseniz Kürdistan gerillasına ilişkin en doğru haber kaynağı HPG sitesidir.
Özgür Bilge
- Ayrıntılar
Yazımıza başlamadan önce onurlu direnişiyle Kürt halk tarihine yeni bir başarı destanı daha ekleyen halkımızı gerillalar olarak selamlıyoruz. Ve bundan böyle de onurlu özgürlük yürüyüşünü hiçbir gücün artık durduramayacağını ve frenleyemeyeceğini de herkese bilmelidir. Yeter ki bir halk ayağa kalkmasını bilsin artık gerisi sadece ve sadece onurlu bir özgürlük taçlanmasıdır.
Gerillalar olarak kendi tercihini demokratik özerklik temelinde ortaya koyan halkımızın önünde saygıyla yeniden eğiliyor bugüne kadar halkımızın yanında olduğumuz gibi bundan böyle de daha güçlü bir şekilde yanında olacağız.
Bu yazımızda halkımızın başarılarını gölgeleyen, halkımızın bir nebze de olsa özgürlük yoluna doğru koşusunu köstekleyen, kendince kendini çok akıllı bilen, sadece kendisini akılı bilen de değil halkımızı geçmişten beri gütmeye alışmış, yönlendirmiş ve kendince de bunu önemli ölçüde sağlamış kişilikleri işlemek istiyoruz.
Tarih böylesine kişiliklere eğer karşıtlarıyla ilişkiye geçerek kendi halkına ya da onun –yani kendi halkının-çıkarlarına karşı bir ilişkilenmeye girerlerse işbirlikçi diyor. Latince böyle tiplere kolabaratör diyorlar. Bir nevi kendi halkına karşı düşmanlık yapan kişi anlamında.
Bunun bir adım ilerisi ise ihanettir. Halkının düşmanlarının yanına geçerek düşmanlarla birlikte halkın çıkarlarına yönelenler anlamında. Bu işbirlikçiliğe göre daha büyük bir suç ya da ahlaksızlığı ifade ediyor.
Ve eğer bir dönem kendi halkının yanında görünerek ardından da düşman saflarına geçerek düşmanlık yapıyorlarsa bunlara da tarih hain diyor.
İşbirlikçi, ihanetçi ve hain tipler Kürdistan’da var mıdır? Vardır. Bunlar çalışma yürütüyorlar mı? Evet, yürütüyorlar. Düşmanlık yapıyorlar mı? Yapıyorlar.
Peki, dünyanın neresinde olursak olalım kendi halkına karşı mücadele eden, düşmanlarının yanına geçerek kendi halkının çıkarlarına saldıran tiplere, kişiliklere nasıl bakılmaktadır?
Şunu biliyoruz ki: dünyanın hiçbir yerinde içerisinde yer aldığı halkın, toplumun çıkarlarını zedeleyen ya da zarar veren tiplere tahammüllü yaklaşım gösterilmez. En ileri düzeyde bu yönlü kişilikler suçlanır. Cezalandırılır. Vatandaşlıktan atılır. Ülkeden sürülür. Ve…
İnsanlar istediği için ihanetçi ya da tasfiyeci olmuyor. Hainlik ise bir bilinçli tercih meselesidir. Eğer bir birey işbirlikçi ve ihanetçi yaklaşımlarından ısrar etmezse, kendi halkından özür dileyerek yaptıkları için af dilerse böylesine bireyleri yeniden toplumu katmak ters olmayabilir. Lakin ihanetçi ya da işbirlikçi bu duruşunda ısrar ederse bu tiplere tarih hain der ve son noktayı koyar. Ve bizim yazımızın konusu hainler ve hainlik değildir. Yazımızın konusu işbirlikçilik ve ihanettir.
Bir yazıda İhanet Nedir (?) Sorusuna verilen cevap;
“Hayat, ihanet edenler için bir komedi; ihanete uğrayanlar içinse bir trajedidir. İhanet edenler, hiçbir yere ait olmamakla temellendirirler ihanetlerini. İhanete uğrayanların tesellisi ise…
İhanet deyince akla gelen ilk isimlerden biri ünlü İngiliz casus yöneticisi Kim Philby'dir. Hindistan doğumlu Philby, Cambridge'de eğitim görmüş ve çift taraflı çalışmak üzere 1940 yılında İngiliz Dış İstihbarat Servisine alınmış.
Philby 1963 yılına kadar hiç sezdirmeden Ruslara çalışır. Deşifre olunca Ruslara sığınır. İşte bu Philby
"İhanet etmek için, İnsanın bir yere ait olması gerekir. Oysa ben hiçbir yere ait değilim" diyerek ihanetini korkunç bir ahlaksızlıkla savunur.
Bir yerlere ait olmayanlar, bir yerlerde yaşarken başkalarına yaşayanlar, başkaları gibi düşünenlerin varacağı yer ihanettir.
Özcesi İhanet şu veya bu şekilde süre giden hayatı kesintiye uğratan, adeta şoklama görevini yapan bir oluştur. Bir kendisinden kaçıştır. Başkalaşmaktır. İnsanlıktan uzaklaşmaktır. Onlar, Immanuel Kant'ın deyişiyle, “kendilerine hayrete düşüren iki şeyden -başlarının üzerindeki yıldızlı gökyüzü ile içlerinde ahlak yasasından-uzaklaşmayı tercih eden ucubelerdir.”
Kendisi olamayan, kendisini tanımayan, öz kültürüyle yetişmeyen bir bireyin başta kendisine hayırı olamayacağı gibi başka halklarla da sağlıklı bir iletişimi sağlayamayacağı ve bilakis tersi olarak sapkın, saldırgan, agresif ve hasta olacağı da o kadar aşikârdır.
Böyle hastalıklı bireyler, söz konusu yer Kürdistan ise ve kişilikler üst sınıf ya da egemenleri böyle bir duruma düşmek istemiyorlarsa hızla kendi halkının yanına geçmelidir. Ve Philby’nin yaşadığı "İhanet etmek için, İnsanın bir yere ait olması gerekir. Oysa ben hiçbir yere ait değilim” durumunu hızla terk etmeleri gerekir. Aksi durumda hastalıklı durumda kurtulamayacaklardır. Ancak bu kadar ızdırap çeken bir halk böylesine her gün arkadan vuran, işbirlikçilik yapan ve bazı kemik kırıntıları için takla atarak ihanet eden hastalıklı durumu kaldıramayacağını da herkes bilmelidir.
Hayri Engin
- Ayrıntılar